27 Şubat 2018 Salı

Ego, Vücudunun Ödeyebileceğinden Büyük Çekler Yazabilir, Dikkat!




4 Öfke Kolik Arkadaş Sohbet Ediyor.
Konu: Ego
Kemal: Eric Berne’ nin “Hayat Denen Oyun” adlı kitabı var;
Bizler olaylara 3 benlik durumundan biriyle tepki veriyoruz.(1) Bütün ilişkilerimiz, duygularımız, tepkilerimiz hangi benlik durumuza endeksli!
Olaylar karşısında duygularımızı kontrol edebiliriz. Bir olaydan memnun kalmamız, sinirlenmemiz ya da tatmin olmamız buna bağlı! Bunu bilirsek, karşımızdaki kişinin hangi iletişim kanalından konuştuğunu anlayabiliriz. Sonuçta iş, özel, sosyal yaşamda tüm ilişkilerimizi de bir düzene koyabiliriz.
A.Ö.K. K.1: Sağlık ve Mutluluk iş yerlerimizde Başlar. Evlerimizde Devam Eder! Öfke Kolik lere Yer yok!
Serdar: Berne” göre her birimiz 3 ana benlik/kalıp durumunda iletişim kurarız.
Ebeveyn iletişimi: Kurallar koyan, kurallardan, normlardan, kanunlardan, her şeyin “doğrusu”  ve “yanlışı” odaklı iletişim kalıbıdır. Evvelki yazılarımda ben bunu aptal öfke iletişimi diye tanımlamıştım. “Ben değersizim, sen değerlisin” iletişimi diyebiliriz.

Kılıbık koca eşine; “Bulaşıkları durulmada bana yardım eder misin, işe geç kalıyorum da”,
“Akşam yemeğini nerede yiyeceğimize sen karar ver hayatım”.
“Evi temizlerken sana nasıl yardım edebilirim, sevgilim” ?

Yetişkin iletişimi: Olaylardan, gerçeklerden, nesnel verilerden, çözümlerden ve ölçümlerden bahseden benliktir. Evvelki yazılarımda ben bunu akıllı öfke iletişimi diye tanımlamıştım. “Ben değerliyim, sen de değerlisin” iletişimi diyebiliriz.
İşyerine yeni giren bir çalışan, kıdemli iş arkadaşına: “ Bu işler böyle mi yapılıyordu arkadaşım?”
 İşyerinde müdür, çalışanına; “Biz hiç yöneticilerimize böyle davranamazdık”

Çocuk iletişimi: Duygulardan, neşeden, öfkeden, üzüntüden ve utançtan bahseden benliktir. Evvelki yazılarımda ben bunu korkak öfke iletişimi diye tanımlamıştım. “Ben değerliyim, sen değersizsin ama bunu sana söylemeye korkuyorum” iletişimi diyebiliriz.
Öğretmeni öğrencisine: “Benimle bu şekilde konuşmalısın”,
Annesi, kızına: “Üstüne bir şey giy, üşütme”,
3 farklı Ego durumu da birbiri yerine ikame edilebilir. Peki, en sağlıklısı hangi kombinasyondur?
A.Ö.K. K.2: Lütfen Kalp Kırmayalım. Öncelikle Kendi Kalbimizi! Yalanlara Yer Yok!

Can: İnsanlar genellikle biz onlara hangi rolü verirsek o rolü oynama eğilimindedirler. Ve davranışlarımız yerine göre değişmekle birlikte, biz yetişkinlerden beklenen ve özellikle iş hayatında ilerlemeye etkisi olacak ve çatışmalardan koruyacak durum Yetişkin - Yetişkin modeli diğer deyişle akıllı öfke iletişimi olacaktır. Çünkü açıklamasında da belli olduğu üzere, Yetişkin benlik durumu, olaylara, gerçek bakış açısıyla objektif yaklaşan, nesnel verilere önem veren, çözüm odaklı yaklaşım sergileyen, yapıcı bir benliktir ki iş yaşamında en çok da bu yetkilikler üzerinde durulur.

Caner: Özetliyorum;
Ebeveyn/aptal öfke iletişim: değerler, inançlar, kural ve kalıplar
Yetişkin/akıllı öfke iletişimi: kararlar, tercihler, akıl, mantık, somut ve sahici
Çocuk/korkak öfke iletişimi: ihtiyaçlar, korkular ve duygular
Hepsinden farklı olan ve benim gündelik hayatta çok rastladığım bir iletişim modeli de” Saldırgan öfke iletişimi” dir, bunu “ben değerliyim, sen değersiz sin” şeklinde tanımlayabilirim. Trafik canavarı, kaza sonrası diğer sürücüye:  “Sen benim kim olduğumu biliyor musun”? şeklinde üstüne yürüyerek belindeki tabancayı göstermesidir.
Kemal: Saldırgan öfke iletişimi gösterenlerin egosunun sık sık, vücudunun ödeyebileceğinden daha yüksek fatura çıkardığını söylemek yanlış olmayacaktır.
Sonuç olarak gündelik yaşamda, yukarıda ki 4 iletişim/öfke/ego durumunun farkına varmak işe yarayacaktır. Çok daha başarılı, sağlıklı ve mutlu iletişimin adresi ise akıllı öfke iletişimden geçtiği şüphesiz!
A.Ö.K. K.3: Şimdiyi yaşayınız! Keşke, Asla, Her Zaman, Mutlaka Demeye son veriniz!

Serdar: Kainatta sadece insanoğlunda bulunan bir şeydir ego. Hayvanlarda bulunmaz. Gereklidir. Kişiyi cesur, azimli, savaşçı, dirayetli kılar. Ego olmadan başarılı olmak zordur. Egosu olmayan insanların zaten başarılı olmak gibi bir derdi de yoktur.
Önemli olan saldırgan/korkak/aptal öfke iletişimlerine akıllı öfke/akıllı ego iletişimiyle cevap verebilme becerisidir. Doğal olarak kendimizi de geçmişte gelen akılsız ego alışkanlıklardan kurtarmalıyız. Bunu akıllı öfke/ego güncellemesini yaparak kazanırız. (2)
A.Ö.K. K.4: Güç/Tüketim Sarhoşluğundan ayılalım. 6 S Uygulayalım.      

Can: İş hayatında başarılı olmak için ne yazık ki hırs, az ile tatmin olmama, hep daha fazlasını isteme, azim, çalışma ve sürekli başarı gerekiyor. Bunun için de hem egoya gerek var, hem de bu başarılar geldiğinde ister istemez ego kendisini göstermeye başlıyor. Bu yüzden üst düzey yöneticilerimizi ve satış ekibimizi egosu yüksek kişilerden seçme mecburiyetimiz var.

Caner: Akıllı Ego/ Öfke/İletişim davranışları yeterince güçlü olmayan çalışanlar belki İnsan Kaynakları, PR gibi daha sosyal, uzlaşmacılık, empati ve yatıştırıcılık gerektiren fonksiyonlarda kullanılabilir. Oysa savaşmak gereken pozisyonlarda sadece akıllı ego/öfkesi tavan yapmış çalışanlar daha başarılı olacaklardır.
Akıllı Ego, yaşam savaşıdır, hayatta kalma mücadelesidir.  Akıllı Ego; aptal/korkak/saldırgan ego davranışlarının tam tersidir. Akıllı Ego DNA’mıza kodlanmış ve sürekli kendini yenileyen bir yazılımdır. Belli etsinler veya etmesinler, tüm başarılı insanlar Akıllı Ego sahibidirler Akıllı Ego özgüven verir, cesaret verir, hırs ve savaşma gücü verir, para kazandırır.
A.Ö.K. K.5: Öfkeye Karşı Sünger Olmayalım. Teflon Olalım.  Günde 10.000 karar hedefimiz Olsun.

Kemal: Akıllı Ego; başarı için gereken yakıtı sağlar. Ancak o keskin ve çift taraflı bir silah gibidir. Kontrol edilemezse Aptal/Korkak/Saldırgan Ego ya dönüşebilir. Kişiye, başkalarına, ailelere, arkadaşlara, şirketlere ağır zararlar verebilir. Amaç ve araç birbirine karışır. Örneğin Saldırgan Öfke/Ego insanın kendini olduğundan daha güçlü, daha zeki, daha başarılı, daha bilgili zannetmesine neden olur. Kişiyi olduğundan fazla güvende hissettirir. Tedbiri elden bıraktırır, açıklar verdirir, acımasız hale getirir, saldırganlaştırır, riske sokar, iletişimi engeller, saygıyı yok eder, nefret uyandırır, gizli düşmanlar yaratır.
Serdar: Bu nedenlerle Akıllı/ Aptal/Korkak/Saldırgan Ego iş hayatındaki en büyük tuzaklardan biridir. Yarardan çok zarar getirebilir. Ego genelde başarıların sonucunda ortaya çıkan ve başarıyla birlikte büyüyen bir duygudur. O yüzden genelde ‘ego=haklılık’ olarak algılanır. Oysa Saldırgan Öfke/Ego ne yazık ki doyuma eriştirilebilen bir duygu değildir. Sürekli yenilenmek, doğrulanmak ve çapını aşmak ister.
A.Ö.K. K.6: Güler Yüz. Güzel Duruş. Güzel Söz. Güzel Enerji göndermek bedavadır!

Can: Saldırgan Öfke/Ego sahibi insanlar genelde kendilerinden çok emindirler. Emirler yağdırırlar, yeterince iletişim kurmazlar, danışmazlar, dinlemeden yargılarlar, anlamadan cevap verirler, peynir kırıntısını görseler mandıra kuracak bilgiyi bulduklarını zannederler. Böyle işyerlerinde verim düşer, çalışma barışı olmaz, diğer insanlar aşağılandıklarını düşünüp egolu insanın başarısız olması için gizli düşmanlık yapmaya başlarlar, bu da firmaya zarar verir.
Kemal: Sadece başarılı değil başarısız insanların da gizli egosu olabilir. Onlar genelde Korkak Öfke/Ego Davranışları sergilerler. Başarısız, ancak korkak egolu insanlar neyi bilmediklerinin farkında olmazlar. Neyi anlamadıklarının da pek farkında olmazlar. Anlamadıkları, göremedikleri şeylere karşı çıkar ve bir şeyler yapmaya çabalayanları dumur ederler. Ancak gizli egosu olan başarısız insanlar kendi başlarına bir şey de geliştiremezler. Bu tür insanlar başarısızlıklarını örtmekte ve suçu dış etkenlere atmak konusunda ustadırlar.

Can: Saldırgan Öfke/Ego sahibi insanların en büyük zaafı ise sahibi tarafından hiçbir zaman anlaşılamamasıdır. Ego dışarıdan rahatça anlaşılabilir, ancak sahibi haricindeki kişilerce. Bu tür Ego davranışları, firmada pek çok çatışmalara neden olur, bu nedenle engellenmesi gereken bir enerji kaynağıdır. Akıllı Ego ise, genelde başarılı patronlarda bulunur veya başarılı üst düzey yöneticilerde, özellikle başarılı satış yöneticilerinde!

Caner: Hayatımızın ayrılmaz bir parçası olan Akıllı/ Aptal/Korkak/Saldırgan Ego davranışları, iş dünyasının da en büyük dertlerinden biridir aslında. Ama biliyoruz ki ego hayatımızın her alanında var. Bu nedenle öncelikle günlük hayattan bir giriş yapmak isterim.(4)
İnsanlar bulunduğu çevreye göre bazı kişilikler kazanır. Bu kişilikler aslında bizim kendi özelliğimiz değillerdir. Toplum, ailemiz, mahallemiz ve diğer kurumlar tarafından bize dayatılan baskılarla kabul görmüş kurallardır. Fakat belli bir süre sonra biz bunları kendimize ait bir kişilikmiş gibi algılayarak tamamen kendimizle özdeşleştiririz ve ortaya kendimizin dışında oluşan farklı bir kişi oluşur. Bu kişiliğin adı  -ego -dur.
Kemal: Ego, toplumun bize biçtiği bir roldür. Bizler farkında olmadan toplum isteklerinin bizim isteklerimiz ve hedeflerimiz olması durumu egomuzun varlığını gösterir. Örneğin, acıktığımız zaman alt bilincimiz hemen bir şeyler bulup yemeyi amaçlar. Ama bir davette isek çantamızdan bir şeyler çıkarıp yemek etraftakiler tarafından hoş karşılanmayacaktır. İşte ego burada devreye giriyor ve bunun daha uygun bir zamanda olması veya olmaması gerektiğini hatırlatıp onu dizginliyor. Kısacası, topluma göre hareket ediyoruz ve bize biçtiği rolü oynuyoruz.

Serdar: İş dünyasında sık karşılaştığımız ego ve hırs, özgüvenle yakından ilgili. Saldırgan Egosu kabarmış gururlu insan; hayata, olaylara, insanlara, objektif bakamaz. İşlerde terslik olursa çözmek yerine bağırıp çağırmayı tercih eder. Mantığıyla değil egosuyla karar verir, egoyla birlikte hırsta olursa, hesapsız işlere girer, etrafındaki insanların uyarılarını dikkate almaz.
Oysa Akıllı Öfke/Ego farklıdır. Birey artılarını ve eksilerini bildiğinde 2 uca da kaymadan özgüveni yerinde davranışlar sergileyebilir. Ne tamamen duygularının esiri olur ne de tamamen dışa bağımlı ve yönlendirilmeye açık bir kişilik. Sahip olduğumuz egoyu, başkasına üstünlük aracı olarak değil de dengeli bir özgüven aracı olarak kullanırız. İlişkilerimizin daha olumlu gideceğini görebiliriz.
Can: İş hayatında her zaman daha başarılı olmak isteyen, hırslı hep önde olmak isteyen kişilikler olacaklardır, ancak bu süreci Akıllı/ Ego odağında yönetemezlerse hırslarının esiri de olabilirler. Ego tatmin edildiği sürece kişiye yeni başarılara yelken açması için itici bir güç olabiliyor ama tatmin edilemeyen Aptal/Korkak/Saldırgan Ego hem sahibine hem de çevresindekilere zarar veriyor.
Caner: Saldırgan Egosu yüksek kişi birtakım başarılara imza atabiliyor ama bu sınırlı kalıyor. Hitler bir saldırgan öfke örneğidir. Avrupa da milyonlarca insanın ölümüne yol açmıştır. Sonunda hem kendisini hem ulusunu felakete sürüklemiştir.
Çünkü bu kişilerin egosu çok su yüzüne çıktığında ekip çalışmasına uyum sağlayamadıkları için bir süre sonra başarı grafikleri düşüyor. Onun için iş hayatlarımızda egomuzun bizi esir almasını engelleyerek, takım ruhunu yaşatarak, çok daha insani ve büyük başarılara kucak açmak mümkün.
A.Ö.K. K.7:  Sağlıklı yaşayalım: Probiyotik Beslenelim. Bol Kahkaha atalım. 10.000 adım yürüyelim. Alaturka tuvalet kullanalım. Dijital  detoks uygulayalım. Şükredelim ve Dua edelim!
Kemal: İnsanlar kendilerini güvende hissetmek, elinde olan fırsatları kaçırmamak için sürekli çalışır ve takdir bekler. İnsan, egoları tatmin edildiği sürece kendini çok iyi ve güçlü hisseder. Fakat asıl sorun egoların tatmin edilememesiyle başlar. İnsan, doğası gereği hep daha fazlasını istediği için zaman zaman egonun tuzaklarına kapılabiliyor.
Serdar: Egosu tatmin olmayan çalışanların mutsuz ve verimsiz çalıştığını fark etmişsinizdir. Patronlarının sürekli kendilerini övmelerini bekliyorlar ama ödül ya da övgü alamazlarsa hayal kırıklığı yaşıyorlar. Ödül beklentisi olan çalışanlar patronu tarafından ödüllendirilmediği zaman işyerindeki düzeni bozuyor. Bu agresifliğin sebebi, patronu tarafından daha fazla ödüllendirildiğini düşündüğü diğer arkadaşlarına tepki gösteriyor olmaları sanırım. Çalışanlarınızı yüceltmeye başladığınız andan sonra, diğer çalışanlarınızın buna alınması fazla zaman almayacaktır. Bu durum işyerinde kaos ortamı oluşmasına neden olabilir. Yöneticiler tüm çalışanlarına gerekli ödülü verirlerse işyerinde bu gibi sorunların yaşanmasının önüne geçebilirler diye düşünüyorum.
Can: Yöneticiler çalışanlarının egolarından faydalanarak onların işyerindeki verimliliklerini arttırabilirler. Örneğin, çalışanlarını motive etmek adına onların başarıları karşısında çeşitli ödüller sunmak çalışanların egosunu tatmin edecektir. Elbette bunu adil bir şekilde yapabilmek gerekir. Bunu yapmanın yolu Akıllı/ Ego davranışlarından geçer.

İyi bir yöneticinin çalışanlar arasında ego dengelerini iyi kurması şart. Yöneticilerin ego yönetimi konusunda yaptıkları en büyük hata çalışanların başarılarını kıyaslamalarıdır. Bu kıyaslamayı yaparken tartışmalardan uzak durmakta fayda var. Çünkü kırılan bir ego, takım çalışmasının başarısına gölge düşüreceği gibi aşırı pohpohlanan bir çalışan diğer çalışanlar tarafından zamanla dışlanabilir. Bu nedenle dengeyi kurmak gerekir.

Caner: Yöneticinin çalışanlar arasında kıyaslama yaparken uygulayacağı en iyi tutum, bir çalışanı diğerlerine örnek gösterdikten sonra, tek tek her çalışanın başarı yönlerine vurgu yapmasıdır. Böylece takımın her bir üyesi kendini tek tek değerli hissedip çalışmalarına motive olmuş şekilde devam eder.
Öğrenci çekinerek ustasına soruyor:

“Ustam saldırgan ego nedir?”(5)
Usta yüzünü buruşturarak öğrencisine dönüp,
“Bu ne kadar aptalca bir soru. Bunu sadece bir aptal sorabilir” diye cevap veriyor.
Öğrenci allak bullak oluyor. Öfkeden kıpkırmızı kesiliyor.
Öğrencisinin haline gören usta gülümsüyor ve şöyle diyor:
“İşte evlat saldırgan ego budur!”
A.Ö.K. K.8:  KAİZEN Uygulayalım! Korkularımızı Unutalım. Yaşam Değerlerimiz için yaşayalım!
Bu nasıl bir güç ki, söylenen bir kelime yüzünden, ruh halimiz değişiyor, kızıyor, kabul edemiyor hatta küsebiliyoruz. İşte öğrenciyle usta örneğindeki gibi, buna “saldırgan ego” deniyor.

Kemal: 1930’lu yıllarda Sigmund Freud insan bilincinin oluşum süreçleri üzerinde çok ciddi toplumsal ve ruhbilimsel araştırmalar yapmıştır. Freud insanı toplumsal gelişim teorisi ekseninde ele almış, bilinci; id, ego ve süper ego olarak üç ayrı ruhsal kategoriye ayırmıştır. Buna göre:

İd: Kendisini yalnızca ihtiyaçlara göre ayarlayan, eleştiri kabul etmeyen, güdüsel, durdurulamayan yanımızdır. Buna verilebilecek en iyi örnek cinsellik, saldırganlık, açlık, kin vb. Bu yönü ağır basan birey vicdan olgusundan yoksundur.

Ego: Benlik yani bilincin orta aşaması; doğa ya da çevre ile id arasında bir denge unsurudur. Çevrede ya da doğada bulunan maddelerin uygunluğunu yine tarafsız bir zeminde kontrol eder ve bu nesnelerin uygun olup olmadığını belirler. Aynı zamanda eleştiri yapan bölüm olup, güdüleri durdurma ile ilgilenir. Örneğin alt bilinç olarak izah edilen id, acıktığı zaman hemen bir şeyler bulup yemeyi amaçlar. Ancak benlik (ego) bunun daha uygun bir zamanda olması veya olmaması gerektiğini hatırlatıp onu dizginler.

Süper ego: Üst benlik, kural ve değerler bütünlüğü içinde insana yön veren bölümdür. Bu bölüme vicdan da denilebilir. Bu bölüm daha çok emir ve yasaklara göre bir yol belirler. İyi ya da kötüyü birbirinden ayırmaya başladığımız süreçlerde gelişir ve olgunlaşır. Zamanla aile, anne ve baba, çevre, okul, din, geleneklerden öğrendiklerimiz içselleştirilir ve bizim değer ve kurallar bütünlüğümüzün oluşmasına yardım eder.
A.Ö.K. K.9:  Birbirimizi Akıllıca Dinleyelim. Empati kuralım! Amaç kavga değildir. Öfkenin kök nedenini yakalayalım!
Serdar: Toplum ve kültür yapısı süper egoyu etkiliyor.
İçinde bulunduğumuz topluma ve kültür yapısına göre süper egomuz değişiklik gösteriyor (öğrenilmişlik ve ahlaki yapı). Egomuz yani “ben” diyen iç sesimiz, tamamen yapımızla ilgili olup kontrol edebileceğimiz bir durum olarak karşımıza çıkıyor. Kısaca EGO, alt benlik ve üst benlik arasında bir denge görevi görüyor. Ya şayet doğru denge kurulamazsa…(!)
Freud egoyu, şahlanmış bir at üzerindeki şövalye olarak tanımlıyor. Özellikle iş hayatında savaşa hazır bu şövalyeyi kontrol altında tutmak ve savaş girişiminden önce engellemek gerekiyor. Örneğin; hatalı yapılan bir davranışın, (hata kabul edilse bile) itiraf edilmesine saldırgan ego engel oluyor. Bu da işleri çıkmaza sürüklüyor ve bazen tartışma bile yaratabiliyor. Çalışanlar, yöneticisinin saldırgan egosu karşısında, yutkunarak içine atıyor ancak kendi egoları öfke beslemeye, saldırganlaşmaya ve şahlanmaya başlıyor. Ufacık bir fırsatta atağa geçiyor. Çatışmalar başlıyor. Yöneticiyse saldırgan egosuyla çalışanını hiç acımadan ezebiliyor.
Can: Aslında iş hayatında ve özel yaşantımızda oluşturduğumuz kimlikler bizi yansıtıyor ve korumak için kaygılanıyoruz. Küçük düşme korkusu, altta kalmama, ezik hissetmeme, mükemmeliyetçilik, her şeyin en iyisini yapma isteği, yapılan hatalar karşısında kötü hissetme, toplumsal kimlik, üstünlük hissi, başarılı olma çabası, yönetme duygusu, “ben” ve yaptıklarım…Bunların çoğu çalışanlarda saldırgan/korkak/aptal öfke ve/veya ego davranışların yansıyor.
A.Ö.K. K.10:  Çözüm odaklı iletişim kurulur. Ret edilemeyecek bir teklif yapılır. Sonuçta kazanan Akıllı öfkemiz olacaktır!

Caner: Ego iş hayatını nasıl etkiler?
Toplumsal koşulların ve iş hayatının yarattığı stres, zaten bir çok konuda sağlıklı davranış sergilememize engel oluyor. Ufacık bir negatif enerji, seri bir şekilde hızla yayılarak ciddi tartışmalara sebep oluyor. Hal böyleyken saldırgan/korkak/aptal egoyu durdurmak çok daha zor hale geliyor. Kısaca öfke anında ego kontrolümüzün dışına çıktığı vakit (alt benlik ve üst benlik arasında dengeyi yitirdiği an), çok tehlikeli bir silah olabiliyor. Ve maalesef herkes sakinleştiğinde, savaş alanının yıkıntıları arasında, kullanılan yanlış kelimelerden, davranışlardan kırılan kalplerin tamiri mümkün olmuyor. Çünkü zaman geriye alınmıyor! Çözüm böyle durumlarda akıllı ego yu devreye almaktır.
Kemal: İşte karşılaşılan bir olumsuzlukta, kendisini tehdit altında algılayan ego (gerek id ve süper egonun uyumsuzluğundan, gerekse yukarıda bahsedilen konulardan) yaşanılan kaygıyı azaltmak ya da bu kaygılardan kurtulmak için (kendisini korumak amacıyla) savunma mekanizmalarını kullanıyor. Bastırma, yansıtma, neden bulma, karşıt tepkiler gösterme, yön değiştirme, inkar etme, abartma, yüceltme, hakaret etme, küçümseme… İşte insanlar bu sebeple “ego yapıyor”, “egosu yüksek” diye adlandırdığımız davranış şekillerini sergiliyor… Bunların hepsi saldırgan/korkak/aptal ego davranışlarıdır.
Serdar: Hadi gelin saldırgan ego ile ilgili küçük bir test yapalım. Yanınızda kişiye dönün ve beğenmediğiniz bir yönünü söyleyin. Aman dikkat! Bu diyalog sizin de egonuzu şahlandıracak sözlerle bitebilir…
Yapılan yanlışlardan, hatalardan daha önemlisi; “farkında olmaktır”. Çünkü kendimizde farkında olduğumuz her şeyi, kontrol altına alabiliriz. En azından denemeliyiz…
Siz büyürken kendinizle, kim olduğunuzla ilgili -kişisel ve kültürel koşullanmanıza dayanan- bir zihinsel imaj oluşturursunuz. Buna hayalet benlik, ego diyebiliriz. O zihin faaliyetinden oluşur ve ancak kesintisiz düşünmeyle sürdürülebilir. Ego terimi farklı insanlara farklı şeyler ifade eder, ama ben burada onu zihinle bilinçsizce özdeşleşme sonucunda yaratılan sahte benlik/saldırgan ego anlamında kullanıyorum.(5)
Kemal: Üstat şimdinin gücü kitabında “Saldırgan” Ego için neler söylüyor, bir hatırlayalım; Ego şimdiki an mevcut değildir. O sadece geçmişi ve geleceği önemli görür. Gerçeğin bu tam tersine çevrilişi egosal zihnin bu kadar bozuk-işlevli oluşunun nedenidir.
O daima geçmişi canlı tutmakla ilgilenir, çünkü geçmişiniz olmadan siz kimsinizdir? O varlığının sürmesini sağlamak ve orada bir tür rahatlık, kurtuluş ya da doyum aramak için kendisini sürekli geleceğe projekte eder. O der ki: “Bir gün bu ya da şu gerçekleştiğinde ben iyi, mutlu, huzurlu olacağım”
Serdar: Ego şimdi ile, yaşanan an ile ilgileniyormuş göründüğünde bile, onun gördüğü şey şimdi değildir: O yaşanan anı geçmişin gözleriyle gördüğünden, onu tümüyle yanlış algılar. Ya da yaşanan anı -hedefe götüren- bir vasıtaya indirger, ki bu daima zihnin-projekte ettiği gelecekte yatan bir hedeftir. Zihninizi gözlemleyin, bunun böyle işlediğini göreceksiniz.
Can: Şimdiki an özgürlüğün anahtarını barındırır. Ama siz zihniniz olduğunuz sürece şimdiki anı bulamazsınız.
Aydınlanma, düşüncenin üzerine yükselmek demektir. Aydınlanmış halde, siz düşünen zihninizi yine, gerektiğinde kullanırsınız, ama bunu eskisinden çok daha odaklanmış ve etkili bir biçimde yaparsınız. Onu çoğunlukla pratik amaçlarla kullanırsınız, ama şimdi istemdışı iç diyalogdan kurtulmuşsunuzdur, ve içsel bir sessizlik ve sükunet vardır.
Caner: Siz zihninizi kullandığınızda, ve özellikle yaratıcı bir çözüme ihtiyacınız olduğunda, her birkaç dakikada bir düşünce  ile sessizlik, düşünce ile düşünce’sizlik arasında gidip gelirsiniz. Düşünce’sizlik hali düşünce’siz bilinçtir. Ancak bu şekilde yaratıcı biçimde düşünmek mümkündür, çünkü ancak bu şekilde düşünce gerçek bir güce sahip olabilir. Düşünce, çok daha geniş bilinç alemine bağlı olmadan, tek başına hızla kısır, anlamsız ve yıkıcı hale gelir.

Faydalanılan kaynaklar:


26 Şubat 2018 Pazartesi

Beynimiz 9 saniyede kararını verir, İlk İzlenim Her Şeydir. Maça 8-0 Mağlup Başlarsan, Asla Kazanamazsın!



Konu: İlk izlenim? Nedir, Ne yapmalı?
Kemal: Konuyu A.Ö.K Kanunları odağında tartışalım.
Dokuz saniyenin nasıl geçtiğini bile fark etmeyebilirim. Beynim bu kısacık süre içinde tam 15 tane yargıda bulunur. Görüştüğüm kişiler, benim hakkımda ilk 9 saniyede bir takım yargılarda bulunur. Doğal olarak, benim beynimde karşı tarafı yargılar, onun hakkında bir karar verir; olumlu veya olumsuz! (1) Peki beyinlerimiz ilk 9 saniyede kaç yargıda bulunabilir.
Serdar: 15, evet yanlış okumadınız ONBEŞ. Eğitimli, eğitimsiz, batılı, doğulu, bilinçli, bilinçsiz, farkında olarak ya da olmayarak, hepimiz ilk kez karşılaştığımız biri hakkında ilk dokuz saniyede bir takım yargılarda bulunuruz. Onlar da bizim hakkımızda! Bu yargılar doğal olarak ilk izlenimle oluşur. Peki, ilk izlenimi neler oluşturur?
Can: Kıyafetimiz, aksesuarlarımız, ayakkabımız, makyajımız, sesimiz, diksiyonumuz, kelimelerimiz, kokumuz, beden dilimiz, bakışlarımız, ellerimiz, oturuşumuz, bunlar sadece ilk aklıma gelenler!

A.Ö.K. K.1: Sağlık ve Mutluluk iş yerlerimizde Başlar. Evlerimizde Devam Eder! Öfke Kolik lere Yer yok!

Caner: Özellikle öfke kolik birini tanırım. Öfkesi, beden diline ve davranışlarına yansır. Ben de bunu düşmanca bir tavır olarak algılarım. Sonuçta beynimin verdiği karar, olumsuz olur. Akıllı öfke kanunlarını uygulayarak kendimize ve karşımızdakine verdiğimiz değeri beden diliyle ifade etmemiz önemli!
Kemal: İş mülakatı ele alalım. Benimle görüşme yapacak olan kişi mülakat teknikleri konusunda uzman ve deneyimli olabilir. Benden çok daha genç ve görüşme teknikleri konusunda acemi de olabilir (ki büyük olasılıkla ilk görüşmede böyle olur!). Bu hiç fark etmez çünkü ‘Her şey yalan, algı gerçektir’. İlk izlenim her şeydir. İlk izlenim son izlenim olabilir. Ben ne anlatırsam anlatayım, karşımdakinin anladığı kadardır... Bu cümlelerin sayısını daha da artırabilirim ama sizin meramımı anladığınıza eminim. İşte bu yüzden iş görüşmesine giderken ilk 9 saniyeye odaklanırım.
A.Ö.K. K.2: Lütfen Kalp Kırmayalım. Öncelikle Kendi Kalbimizi! Yalanlara Yer Yok!

Serdar: Ne giyeceğimi önceden düşünür ve kıyafetimi bir gün önce hazırlarım. Kıyafetlerin renk uyumuna, temizliğine, herhangi bir yerinde yırtık, sökük olmamasına dikkat ederim (eksik ya da düşmek üzere bir düğmeye, kaçmış çoraba dikkat!). Parlak takım elbise giymem. Mülakata giden bir bayan arkadaşım ise, çok dar pantalon veya dar/kısa etek, abartılı dekolte, iç gösteren gömlek giymemesini ve göğüs bölgesindeki iki düğme arasına dikkat etmelerini öneririm.
Can: Bir kaç sektör hariç. Yaratıcılık gerektiren reklam, yazılım gibi sektörlerde kıyafet özgürlüğü vardır. Bu sektörlerde olan bir firma ile iş görüşmesine giderken kot pantalon ve spor ayakkabı giymeyi tercih ederim.

A.Ö.K. K.3: Şimdiyi yaşayınız! Keşke, Asla, Her Zaman, Mutlaka Demeye son veriniz!

Caner: Renk seçimine gelince; koyu renkler her zaman garantidir. İşveren kurumun kurumsal renklerini web sitesinden öğrenirim. Şirketin renklerini taşıyan bir kravat ya da eşarp çok iyi bir etki bırakır. Diğer yandan danışmanlık yapacaksam;  mavi ve lacivert bilişim ve finans, kırmızı, yeşil ve turuncu gıda ve hızlı tüketim malları sektörlerinde kullanmaya dikkat ederim. Hangi sektör olursa olsun, kahverengiyi iş hayatımda tercih etmem. Bayan bir arkadaşım görüşmeye gidiyorsa, aksesuarlarını kesinlikle abartılmamasını öneririm. Sallanan küpe ve hareket ettikçe ses çıkaran bilezikler kesinlikle takılmamalıdır. İnci küpe ve kolye iletişim ve iknada her zaman ve seviyede çok etkilidir. Tabii ki bunları biz erkeklere önermiyorum.

A.Ö.K. K.4: Güç/Tüketim Sarhoşluğundan ayılalım. 6 S Uygulayalım.      

Kemal: Ayakkabıların ille de yeni olmasına gerek yok ama çamurlu, tozlu olmaması ve boyalı olması önemli. Kadınların ise açık ayakkabıdan uzak durması bence şart! Eğer işe alınmamak istiyorlarsa aşırı makyaj yapmaları, bunu garanti edecektir.
Can: Ses tonunun ve konuşmanın önemini ne kadar vurgulasam az olur. İletişimde sesin en kuvvetli silahlardan biri olduğunu biliyorum. Geçmişte bir T.V çekimine gidecektim. Gitmeden evvel konuşmamı videoya kaydedip izledim. İnanır mısınız, kendi sesimi duyduğunda şaşırdım ve tanıyamadım. Ondan sonra, sesimi tanımaya odaklandım.

Her görüşme öncesi, sesimi kaydedip dinleme alışkanlığı kazandım. Sesin tınısı, tonu ve rengi vardır. Monoton bir ses tonuyla konuşursam ve sesimin rengi olmazsa en azından ‘sıkıcı’ olacağımın bilincindeyim. Yaptığım görüşmelerde, ses tonumun iniş çıkışlı, sesimin renginin duygularıma ve söylediklerime uygun olmasına dikkat ediyorum. Böylece kesinlikle dinlenir olmamı, akılda kalmamı, karşımdakini etkilemeyi garantiye alıyorum.

A.Ö.K. K.5: Öfkeye Karşı Sünger Olmayalım. Teflon Olalım.  Günde 10.000 karar hedefimiz Olsun.

Caner: Okuldan yeni mezun olduğumda ilk iş görüşmesine gittiğim günü hatırlıyorum. Sesim titrediğini, nefesimin yetmediğini ve bu yüzden çok heyecanlı olduğumu ve sürekli terlediğini hiç unutamam. O iş görüşmesinde ne kadar maaş istediğim sorulmuştu. Bende şirket politikasına uygun bir maaşın yeterli olacağını söylemiş ve bu yüzden işe alınmamıştım. Görüşmeyi yapan yönetici bana şöyle demişti” kendine değer vermeyene, kimse değer vermez” . O günden sonra fazla tevazu göstermemeye hep dikkat etmişimdir.

Kemal: Ses titremesini ilk zamanlar bende verdiğim eğitimlerde sıkça yaşamışımdır. Daha doğrusu nefesimi doğru kullanmadığım için cümlemi bitirmeme nefesim yetmezdi. Cümle arasında sık sık nefes aldığım için dinleyenler benim heyecanlı olduğumu zannederdi. Ben de sık sık nefes almaktan ağzım kurur sonra konsantrasyonum bozulurdu, sonuçta da sunum sırasında performansım düşerdi. Sordum soruşturdum, öğrendiklerim bana yetmedi, diksiyon kursuna gittim. Size de mutlaka öneririm. Hayatta başarılı olmak isteyen herkes mutlaka ve mutlaka diksiyon kursuna gitmeli, gitmeli ve gitmeli! Çözümün çok basit olduğunu öğrendim; diyafram nefesimi kullanmaya başladım! Sorun çözüldü..

A.Ö.K. K.6: Güler Yüz. Güzel Duruş. Güzel Söz. Güzel Enerji göndermek bedavadır!

Serdar: Gelelim biz erkeklerin hayatlarındaki en önemli konuya;  ilk buluşmada kadınları etkilemenin yollarını konuşalım. (2)
İlk ve en önemli konu dakik olmaktır. Her şeyden önce kızlar daha ilk buluşmada bir erkeğin kendilerini bekletmelerine sinir olurlar. Hayat bu her şey olabilir, trafiğe takılabilir ya da son anda uğraşmam gereken acil bir durum olabilir. Bu mazeretlere kadınların tolerans göstermeleri için çok ikna edici olmalıyız.  Genelde olası gecikmeleri göz önüne alarak buluşmaya erken gitmeyi tercih ederim.
Can: Şık Giyinirim. İlk buluşmamızda çok sıradan aktiviteler de yapıyor olabilirim(örneğin sinemaya gitmek, sıradan bir restorana ya da bara gitmek)  kıyafetime çok dikkat eder ve kıyafetimle kadının aklında yer etmeye çalışırım. Şık olmaktan kastım klasik bir takım elbise ve kravat takması değil, aksine spor ve rahat bir kıyafetle de çok şık olabilir.

Giyinme tarzlarımız kişiliğimizle ilgili çok büyük mesajlar veriyor. Görünüş her şey değildir, fakat kişiliğimizi anlatmamız açısından oldukça önemlidir. Temiz olmak, tırnakların özenli kesilmiş, ütülü giyinmek, kendime dikkat ettiğimi ve buluştuğum kadına beğendirmeye çalıştığımı gösterir. Aynı zamanda sorumluluk sahibi olduğumu da kadına anlatır.

Caner: Kadının önünden kapıyı açıp yol verme alışkanlığım vardır.
Kadınların en etkilendiği anlardan biri de kapılarının açılmasıdır. Kadını evinden alacaksam ona mesaj yazıp “Seni arabada bekliyorum.” demem. Bunun yerine kapısına gidip zile basar, kapıyı açmasını beklerim ve ona arabaya kadar eşlik ederim. Kapısını ben açarım ve bindikten sonra da nazik bir şekilde kaparım. Aynı nezaketi kesinlikle arabadan inerken de tekrarlarım ve kapısını açmak için öne atılırım. Ne kadar nazik değil mi, bu kadınları peri masalında hissettirecek türden bir nezakettir! Aynı şekilde sinemaya ya da tiyatroya gittiğimizde de kapıları açmak ve ilk geçişi ona vermek biz erkeklerin görevidir.

A.Ö.K. K.7:  Sağlıklı yaşayalım: Probiyotik Beslenelim. Bol Kahkaha atalım. 10.000 adım yürüyelim. Alaturka tuvalet kullanalım. Dijital  detoks uygulayalım. Şükredelim ve Dua edelim!

Kemal: Arabamı temiz tutarım.
Temizliğe oldukça önem veririm. Eğer önceden planlanmış bir buluşmam varsa, mutlaka önceden zaman ayırıp arabamı temizletirim. İnsanların karşısına kirli araba ile çıkmak hiç de güzel bir izlenim bırakmaz. Arabanın içinde bitmiş yiyecek kutuları ya da içecek şişelerinin olması benim sorumsuz ve kirli bir yemek alışkanlığı olduğunu gösterir. Kadına yeterli özeni gösterip o çöpleri orada tutmam! İlk görüşmemde kadını temiz bir araba ile karşılıyorsam bu evimin de temiz düşündürür!

Serdar: Bayan arkadaşımın ceketini giymesinde ve çıkarmasında yardımcı olurum.
Kapı açıp kapama meselesi gibi ceketini giyerken ve çıkarırken kadına yardımcı olmak çok büyük bir inceliktir. Her erkeğin özellikle bu tarz ilk buluşmalarda bu centilmenliği göstermesi gerekir. Bu hareketin yapılmaması bir kadında büyük hayal kırıklığı yaratabilir ve tüm gece boyunca bu nezaketsizliği unutmaz! Ne yazık ki bu davranış günümüzde pek kalmadı ama halen kadınların çok dikkat ettiği ve kesinlikle beklediği bir davranış!

 A.Ö.K. K.8:  KAİZEN Uygulayalım! Korkularımızı Unutalım. Yaşam Değerlerimiz için yaşayalım!

Can: Sandalyenin Çekilmesi önemlidir.
Ceketin çıkarılmasında yardım edilmesi ne kadar önemliyse bir bayanın otururken sandalyesinin çekilmesi de o kadar önemlidir, fakat ne yazık ki bu hoş ve nazik davranış da artık pek çok zaman uygulanmıyor. Ne yazık! Bu hareketlerin yapılması kadınların çok hoşuna gider ve kesinlikle bu hareketleri yapan erkeklerden çok daha fazla etkilenirler! İstisnasız her erkeğin bu davranışları çocukluğunda annesinden ve babasından öğrenmiş olması gerekir ve her buluşmada kız arkadaşına bu nezaketi göstermelidir.

Caner: Sorular sorar ve dikkatli bir şekilde dinlerim.
Yeni tanıştığım bir bayan arkadaşımın hoş, güzel ve özel bir kadın olduğunu fark ettiğimi gösteren sorular sorarım! Bunun nasıl mı yaparım? Çok basit! Bir düşünün bayan arkadaşıma eğitimin, ailesi, yaşam tarzı, kariyeri ya da arkadaşlarıyla ilgili sorular sorsam, iyi bir izlenim bırakmaz mıyım? Sadece sormakla kalmam, verdiği cevapları dikkatli bir şekilde dinleyip aklında tutarım. Her zaman bayanların kendileriyle ilgili soruların sorulmasından ve bu sorulara verdikleri cevapların dikkatli bir şekilde dinlenmesinden çok etkilendiklerine şahit olmuşumdur.

A.Ö.K. K.9:  Birbirimizi Akıllıca Dinleyelim. Empati kuralım! Amaç kavga değildir. Öfkenin kök nedenini yakalayalım!


Kemal: Göz teması kurarım.
İlk buluşmadayım ve gece boyunca bayan arkadaşımla göz temasını hiç koparmıyorum ve gözlerinin içine bakıyorum! Bu şekilde arkadaşıma verdiğim mesaj şudur: Gözlerine bakınca büyüleniyorum ve güzelliğinin karşısında tutuldum! Harika… Bir erkek her fırsatta kadın arkadaşıyla göz teması kuruyorsa ona gerçekten önem veriyordur ve ona hayrandır! Bir düşünsenize ilk buluşmada bayan arkadaşıyla konuşmak ve onunla ilgilenmek yerine telefonuyla meşgul ya da yalnızca yemek yiyen bir adam olduğunuzu düşünün. Ne kadar kötü ve üzücü bir buluşma! Bu tarz buluşmalarda erkek olarak kadınla vakit geçirdiğinde memnun ve mutlu olduğumu ona ispatlamam önemlidir. Bunun en kolay yolu ise hiç kuşkusuz göz temasıdır.

Serdar: İlk buluşmada hesabı ödemeye dikkat ederim.
Her zaman hesap ödeme konusunda kadın erkek eşitliğine inanırım ve her zaman erkeklerin hesabı ödemesini olumsuz bir şekilde eleştiririm. Fakat söz konusu ilk buluşma ve romantik bir atmosferse kadının eli cüzdanına gitmemelidir. Tüm masrafların erkek tarafından ödenmesi gerekir, dediğim gibi yalnızca ilk buluşma için bu geçerli! Sonuçta kadınlar, erkeklerin küçük çocukları değil!

Kemal: Gelelim, tekrar iş hayatındaki görüşmelere!
Varsayalım, ilk karşılaşmanızda her şey ters gitti; birkaç araba önünüzde olan kazadan dolayı toplantıya yarım saat rötarla gittiniz. (3) Üstelik her 10 dakikada bir telefon edip görüşeceğiniz kişinin sekreterine yol durumu raporu verdiniz. Oysa yarım saat sürecek görüşmeyi ayarlamak için araya kimleri sokmamıştınız ki! 
Sonuç, toplantıya ayrılan sürenin sonunda kan ter içinde toplantı salonuna geldiniz. Sizin toplantınızın olacağı yerde başka bir toplantının hazırlıkları yapılıyor. Hemen telefonda sıkıntılarınızı paylaştığınız sekreteri buldunuz, kızın yüzünde "artık bir daha zor görüşme ayarlarsınız, çok üzgünüm" gibi bir ifade var.
Tam o sırada, ofisinden toplantısına geç gittiğiniz Nihat Bey çıkıyor. İşte o an elinize geçen son fırsat olabilir, gecikmeden dolayı oluşturduğunuz ilk izlenimi silebilir misiniz?

Can: New York Üniversitesi Psikoloji Profesörü Dr. James Uleman'a göre, ilk izlenim bırakmak için ikinci bir şansınız olamaz. Birçok farklı profesyonel çevrede kişilerin bir araya geldiği doğrudur ancak ilk izlenimler ve kulaktan dolma bilgilerle oluşturulan yargılar, henüz kişiler birbirlerini gördüklerinde, çoğu zaman vücut dilinin etkisiyle, konuşmadan oluşturulmakta.
2009'da Kişilik ve Sosyal Psikoloji Bülten'inde yayınlanan çalışmada kişinin giyiminden, duruşuna kadar birçok fiziksel faktörün ilk izlenimde önemli rol oynadığını göstermekte. Nisan 2011'de Social Influence dergisinde yayınlanan bir çalışmaya göre, gevşek bir el sıkışma kişinin pasif bir kişilik olarak algılanmasına sebep olmaktadır.

Caner: Malcolm Gladwell kitabı Blink'te ilk izlenimlerin çoğu zaman doğru olduğunu ve zaman içinde kendini doğruladığını iddia eder. İnce dilimleme teorisine dayandırdığı bu görüşüyle bir insanı saniyeler süresince tanımanın kişinin geneliyle ilgili iyi bir değerlendirme için yeterli olduğunu savunur. O birkaç saniyelik sürede tanınan insan, bir ekmeğin incecik dilimi gibidir, o incecik dilim taze ve lezzetliyse, iyi bir izlenim yaratılır. Ola ki ekmeğin o dilimi dışarda kalıp bayatladıysa, tüm ekmeğin bayat olduğu varsayılır. Oysa bazen dış etkenler insanın olduğundan farklı görünmesine sebep olabilir. Kimi zaman henüz birisiyle yüz yüze görüşmeden bir izlenim bırakırız, kimi zaman da o ilk görüşme anında çeşitli terslikler olur, gaflar yapılır, o ya da bu sebepten iki insan arasında bir elektrik olmaz.

Kemal: Elime ikinci bir şans geçse bu ilk izlenimi nasıl değiştirebilirim?
Öncelikle yapmam gereken neyin ters gittiğini bulmaktır. Tanışma veya toplantının ilerleyen dakikalarında ne zaman tuhaf sessizlikler yaşandı veya toplantı yaptığım kişi beklenmedik tepkiler verdi, geriye dönük düşünürüm. Toplantının garip geçmesini önlemek çoğu zaman elimde değildir ancak sebeplerini doğru teşhis edersem, bir sonraki görüşmede olanları açıklama ve iyileştirme fırsatım olabilir.

Serdar: Harvard Business Review'un bir yazısında Heidi Grant Halvorson ilk izlenimin üç lensini anlatan bir yazı kaleme almış.
1."Güven Lensi": Kişinin samimiyetini ve yapabilirliğini ölçüyor;
2. "Güç Lensi": Gözlemleyen kişiye sizin nasıl bir fayda sağladığınızı ölçüyor;
3. "Ego Lensi": Bu, yeni tanışılan kişinin bir ortak mı yoksa potansiyel bir tehdit mi olduğunu değerlendiriyor.
Can: Aynı fotoğraf makinesinin lensleri gibi, ilk izlenim lensleri de saniyelik algı üzerine çıkarımlar yapıyor.
Aslında henüz ilk karşılaşmada hiç kimse ağzını dahi açmamışken bu lensler işini bitirmiş oluyor. Kişi "merhaba tanıştığımıza çok memnun oldum" dediğinde beynimizdeki amigdala çoktan lenslerdeki bilgileri toplamış, analiz etmiş ve bize kişiyle ilgili milisaniyede oluşturduğumuz yargılara temel hazırlayan raporlar veriyor.

Caner: Kötü bir ilk izlenimi düzeltmek için şunları yaparım;
İlk izlenimi ikinci bir denemeyle düzeltmeye çalışacaksam öncelikle buna zaman ve çaba harcama değecek mi ona karar veririm.
İlk izlenim gerçekten ne kadar kötüydü?
Bazen kendime acımasız davranıp, kötümser yaklaştığım olur.  Olayları olduğundan daha kötü görürüm. Gerçekten kötü bir görüşme mi geçirdim? Toplantıda kesinlikle ters giden şeyler mi oldu? Önce geriye dönük düşünür ve emin olurum. Araştırmalara göre, karşımızdakilerin bizi nasıl algıladığını tahmin etme konusunda çoğumuz yetersiz kalıyoruz hatta alakasız sonuçlara varabiliyoruz.

Kemal: Özür dileme amaçlı bir takip yapmadan önce, iki tarafı da tanıyan bir tanıdığımdan durumu değerlendirmesi için yardım alırım. Görüşmeyi baştan sona anlatırım. Bana göre kötü geçen anları detaylandırırım. Başka birine anlatmak hafızamı netleştirir. Bir yandan da kafamın içinde çok daha kötü gibi görünen durumlar konuşmaya dökülünce daha olumlu hisler verir.

Serdar: Yüz yüze görüşme talep ederim:
Eğer benim tarafımdan bir hata olduğuna karar verdiysem ve ikinci bir şans yakalamak için harekete geçmek istiyorsam, mümkünse tarafsız bir yerde yüz yüze görüşme talep ederim. Çok yoğun kişilerle kısa süre içinde ikinci bir görüşme ayarlamak oldukça zor olacaktır. Ancak telefon veya e-posta yoluyla kişiye ulaşmak ve saygısını kazanmak neredeyse imkansızdır. Yüz yüze görüşmede amaç samimiyetimi ve yeterliliğimi karşımdakine göstermektir.

Kemal: Halvorson'un sözünü ettiği lensler düşünce prosesinin ilk fazını oluşturur. İkinci fazda ise, kendimi kanıtlamam gerekir. İlk izlenim iyi de olsa, kötü de olsa, ikinci faza gelindiğinde karşı taraf benden kanıt bekleyecektir.
Bıraktığım ilk izlenim kötüyse, kanıtlar daha da önem kazanır. Karşımdakine dolu dolu, dikkat gerektiren, konuma hâkim olduğumu gösteren kanıtlar sunarım. Elimdeki çalışmaların, geçmiş başarılarım, istatistikler vs. karşımdakinde yarattığım ilk izlenimin aksine tutarlı, bilgilendirici ve ikna edici olmasına odaklanırım.

Can: Anlamaya çalışırım, anlaşılmaya değil:
İçe dönük insanların iş ortamlarında sosyalleşmede başarılı olmalarının en önemli sebebi, olayları okumak ve insanların hedeflerini ve duygularını anlamak konusundaki özel yetenekleridir.  Eğer birçok dışa dönük insan gibi, karşındaki insanın kim olduğunu, hassasiyetlerini, önem verdiği şeyleri anlamadan bir espri yaparsam veya gereğinden fazla bilgi verirsem, durup dururken karşımdakini rahatsız eder, pot kırar, hatta hakaret eder duruma düşebilirim.

Caner: Kendime güvenirim:
İlk izlenimde çuvalladıktan sonra kendime güvenmek pek de kolay olmayabilir.  Neticede bir yanlış anlaşılma söz konusu oldu veya hatalar yaptım. Bir yandan bunların bilincinde olduğumu gösterirken diğer yandan karşımdakini, işimi en iyi şekilde yaptığıma ikna etmek için kendime güvenimin tam olması gerekir. Mütevazı olurum ancak hep alttan alır konumda kalmam.

Kemal: İlk izlenim maalesef oldukça kısa zamanda yaratılan bir şeydir. Nasıl olacak da aklında kalmayı istediğimiz insanların aklında 5 dakikadan fazla kalacağız? (4)  Nasıl bizi daha fazla tanımak istemelerini sağlayacağız?
Serdar: Kötü ruh halinden kurtulurum:
İmaj içten dışa oluşur. Ben kendimi nasıl algılıyorsam başkaları da öyle algılayacaktır. Kötü bir gün geçirmiş olabilirim. Moralim dibe vurmuş olabilir.  Bunun tam da iyi bir izlenim bırakmam gereken ortama girmemden önce olması çok kötü bir durum olur, ama yapacak bir şey yok. Ya hemen modumu değiştirecek ya da eve döneceğim.
Maalesef kötü mod ilk izlenimi tamamen etkileyebilecek bir durumdur.  Vücut dilime, konuşmalarıma yansıyacaktır. Vücut dilinin bu tip görüşmelerde oldukça önemli olduğuna daha önce de değinmiştik. Modumu değiştiremiyorsam gitmemeyi tercih ederim. Ortalıkta gamlı baykuş gibi dolanarak risk almam ve tanışmayı başka zamana bırakırım.

Can: Önceden stratejimi belirlerim;
İyi izlenimin hedefi nedir? Amacım nedir? Yemeğe mi gidiyorum, iş çıkışı bir içkiye mi? Önemli birisiyle tanışmam mı gerekiyor? İnsanlar beni nasıl hatırlasın istiyorum? Önce bunu bir düşünürüm. Kiminle tanışmak istiyorum, nasıl bir iletişim kurmak istiyorum? Gitmeden önce küçük bir strateji hazırlarım. Görüşeceğim kişiye ret edemeyeceği bir teklif hazırlarım. Beni kim tanıştırabilir bu kişilerle? Böylelikle enerjimi doğru yere aktarmış ve boşa zaman harcamamış olurum.

Caner: Gülümserim;
Tanıştığınız insanları kocaman bir gülümsemeyle karşılarım.
Negatif insanlardan kimse hoşlanmaz. Hepimiz bir ortamdaki en güleryüzlü ve enerjik insanlara doğru doğal olarak meylederiz. Ben de onlardan biri olurum. Özellikle tanıştığım insanları kocaman bir gülümseme ile karşılarım. Öylesine bir gülümsemeden bahsetmiyorum. “Sizi tanıdığıma gerçekten de çok memnun oldum” hissi veren gerçek bir gülümsemeden bahsediyorum. Arkadaşça ve samimi bir gülümseme kesinlikle iyi bir ilk izlenim yaratmanıza yardımcı olur.

Kemal: İnsanlara isimleriyle hitap ederim;
Konuşurken karşımdakinin gözlerine bakar ve isimleriyle hitap ederim. Cümle arasında tekrar isimlerini geçiririm. Kesinlikle iyi bir izlenim yaratmak için garantili bir yöntemdir. Sohbet esnasında sohbete ve kişinin söylediklerine odaklanırım. Sakın karşınızdaki konuşurken sağa sola bakmayın. O zamanı onunla geçirdiğime çok memnun olduğumu gösteririm. Konuşurken ilgilendiğimi gösteren sorular sorar ya da anlattığı şeyi biraz daha detaylandırmasını isterim. Dinlediğim şey ne kadar sıkıcı olursa olsun bunu yaparım. Unutmayın bir amacınız var.

Serdar: Olumlu bir sohbet oluştururum;
Sürekli ters giden şeylerden bahsetmem. Sabah servisi kaçırmışımdır, sırada saatlerce beklemişimdir ya da desteklediğim takım yenilmiştir. Üst üste olumsuz eleştiri yapmaya müsait konulardan mümkün olduğunca kaçınır ve kaçamasam da mutlaka olumlu bir bakış açısıyla konuyu kapatmaya çalışırım. Kimse söylenip duran mızmız insanlardan hoşlanmaz.

A.Ö.K. K.10:  Çözüm odaklı iletişim kurulur. Ret edilemeyecek bir teklif  yapılır. Sonuçta kazanan Akıllı öfkemiz olacaktır!

Can: Takipte kalırım;
Gece bitmiş olsa da istediğim kişilerle tanışmış olsam da hala yapmam gerekenler var. Takipte ve iletişimde kalmak! En iyi yöntem de e-posta atmaktır. “Sizinle tanıştığıma çok memnun oldum” içerikli bir e-postayı arayı çok açmadan yollamak iyi bir izlenim yaratmak için gereklidir. Aynı e-postada konuştuğum konuyla ilgili link eklemek ya da önümüzdeki günlerde kahve içmeye davet etmek de yapılabilecekler arasında sayılabilir.

Caner: Bir iş görüşmesinde görüşmeyi yapanla,  mülakata giren adayın zihinlerinden şöyle düşünceler geçebilir.(4)
“İş görüşmesi süper geçiyor. Rahat halimi fark ediyor olmalı; kapıdan girdiğimden beri ona ismiyle hitap ediyorum. Beni kesin işe alacak!”
“O etkileyici özgeçmişi gönderen çocuk bu mu? Onu hayatta işe almam! Daha işe girmeden böyle davranıyorsa kim bilir sonradan neler yapar?”
Kemal:  Gencin kötü bir izlenim bırakmasına yol açan üç şey nedir?
1. Gencin giysileri iş görüşmesi için uygun değil.
2. Konuşma tarzı (işverene ismiyle hitap etmesi) aşırı samimi.
3. Vücut dili saygı yansıtmıyor.
 Serdar: Diyelim ki, daha önce hiç yemediğin bir yemek önüne geliyor. Tadının hoşuna gidip gitmediğini anlaman ne kadar süre alır? O yemeği bir daha yiyip yemeyeceğini, hatta önündeki tabağı bitirip bitirmeyeceğini anlaman için tek bir lokma yeterlidir.
Biriyle ilk tanışmanda da aynı şey olur. Sadece saniyeler içinde o kişi hakkında bir izlenim edinirsin. Ancak şunu da unutma: Aynı süre içinde o kişi de senin hakkında bir izlenim edinir.
Can: Aşırıya kaçmam!
Konuş FAKAT sohbeti ele geçirme
Soru sor FAKAT sorguya tutma
Samimi ol FAKAT kur yapma
Kendine güven FAKAT övünme
UNUTMA! Sözlerin başkalarının senin nasıl biri olduğunu görebildiği, iç dünyana açılan bir pencere gibidir, bu nedenle güzel bir manzara görmeleri için elinden geleni yap.

Faydalanılan kaynaklar:
1.        http://www.gencgelisim.com/v2/kategoriler/45-beyin-gucu/5212-9-saniyede-beynin-sirlari.html

25 Şubat 2018 Pazar

Yeni Alışkanlığım, “Suits”; Komedi, Dram, Mahkeme! Tam Bir Kazan& Kazan dizisi! Hastasıyım..




4 İş Kolik Arkadaş Sohbet Ediyor.
Konu: “Suits” dizisi ne anlatıyor?
Kemal: Konuyu Kazan& Kazan Kanunları (KAKEP) odağında sorguluyoruz.
Bir hukuk draması değil sadece, Komedi, Dram, Mahkeme, kısacası hayata dair her şey var.  Tempo muhteşem. Bir USA Network dizisi.(2)
Hukuk fakültesinden atılan, Mike Ross'un başrollerde. Çok zeki ve olağanüstü bir fotografik hafızaya sahiptir. Tesadüfen, Harvard mezunu Harvey Specter ile tanışır. Specter New York'un bir numaralı avukatlarından biridir. Mike'ın yeteneklerinden etkilenir. Böylece ikili bir araya gelmeye karar verirler.

KAKEP.1 UYANIŞ: “Bilinç Dışı Körlükten Kurtul”


Serdar: Ancak aşmaları gereken bir engel vardır. Harvey’ in yöneticilerinden olduğu hukuk bürosu sadece Harvard mezunlarını işe almaktadır. Onu da Mike'ın da Harvard mezunu olduğu yalanını söyleyerek aşarlar. Böylece aralarında bir kazan& kazan ortaklığı başlar. Ya ortaklaşa kazanacaklar ya da ortaklaşa yok olacaklardır. Onlar ortaklaşa kazanmayı seçerler. Özetle kendi Kazan& Kazan Kanunlarını (KAKEP) uygulamaya başlarlar.

İşte aramızdaki fark bu; Sen küçük kaybetmek istiyorsun ben ise büyük kazanmak. “Harvey Specter”

Can: Suits konusu içerisinde, Mike Ross bir dahi olarak karşımıza çıkıyor. Eğitimini yarıda bırakmış ve çocukken birçok talihsiz olay yaşamıştır. Geçimini ise başkaları yerine LSAT sınavlarına girerek sağlamakta ve zor bir hayat yaşamaktadır.


KAKEP.2 AMAÇ: “Kazan& Kazandır Amaçlarını Belirle”

Caner: Harvey Specter ise, New York içerisinde yaşayan en başarılı avukatlardan birisidir. Çalıştığı şirkette mertebe yükselmesi yaşayınca kendisi için bir asistan arar ve şans eseri Mike ile tanışır. Mike’ın dahi olmasına ve zekâsına hayran kalınca, kendisine asistanlık teklifini götürür. Ancak şirkette sadece Harvard mezunları olabildiği için, Mike’ı herkese oradan mezun olmuş gibi tanıtmaya karar verirler.
Ben ihtimallere oynamam. Adama oynarım. “Harvey Specter”



KAKEP.3 HEDEF: “Hedefini Duyur”



Kemal: Şirket içerisinde Mike’ın hayatına giren kadın ile birlikte olaylar gelişmeye başlar. Mike’ın Harvard Üniversitesi mezunuymuş gibi tanıtılması ile birlikte ikilinin yasa dışları işleri o andan itibaren başlıyor.

Kazananlar özür dilemez. “Harvey Specter”


KAKEP.4 STRATEJİ: “Hedefe Uygun Strateji Seç”

Serdar: Şirket içerisinde yaşanacak durumlar için “ her olayda taraflara “Ret Edemeyecekleri Bir Teklif” yapmanın onlarca yolunu bulmakta zorlanmazlar. Özellikle ikinci sezondan itibaren kuruculardan birisi olarak dizide yer alacak olan Daniel Hardman karakteri yer alır. Hardman özel hayatı ile birlikte şirket içerisinde yaşadıkları da konu olarak öne çıkarılır. Kanser olan eşini bir şirket çalışanı ile aldatır. İş içerisinde yasal olmayan birçok işe bulaşması ile birlikte dikkatleri üzerine çeker.

Birine değer vermek seni zayıf düşürür. “Harvey Specter”


KAKEP.5 RİSK YÖNETİMİ: “Dinamik Önlemler Uygula”


Kemal: Şirkette oy çokluğu kazanma amacı ile bazı oyunlar döndürecek ve Harvey ile yaşayacağı büyük mücadeleyi kazanmak için de birçok kötü olayın içerisinde yer alacaktır. Hatta intikam alabilmek için Harvey’in özel hayatı üzerinden de birçok oyun planlayacaktır.

Benim hayallerim yok, hedeflerim var. “Harvey Specter”


KAKEP.6 TEKLİF: “Sektör Aktörlerine/Oyuncularına Ret Edilemeyecek Teklifler Getir”


Can: Mike ve Trevor karakteri aşk hayatı içerisinde de birçok problem yaşayacak olan ikilidir. Eski sevgilisi ile çıkması ile Trevor karakteri için gergin bir durum meydana getirir. Sonrasında ise bir aşk üçgeni oluşumu ile birlikte olaylar büyümeye de devam eder.
Hayat budur, ben bunu severim. “Harvey Specter”

KAKEP.7 PAYLAŞIM: “Kazandığından Fazla Kazandır”

Caner: Bu durumda Harvey ve Mike ikilisi karşı tarafı alt etmek adına farklı planlar yaparlar ve yasa dışı işlere de bulaşmak zorunda kalırlar.
... çok iyi bir avukata ihtiyacın olacak ve o an geldiğinde sakın beni arama" Harvey Specter”


KAKEP.8 TAKTİKLER: “Ortaklaşa Kazandıran Taktikler Uygula”


Kemal: Dizi boyunca Harvey ve Mike ikilisi neredeyse herkese, özellikle de bunu en öğrenmemesi gereken kişi olan şirket patronuna karşı Mike bir Harvard mezunuymuş gibi davranmaya başlarlar.

Her zaman şansın vardır. " Harvey Specter”

KAKEP.9 KURALLAR: “Kazan& Kazandır Kurallarından Ödün Verme”



Serdar: Avukat dizilerini sever biri olarak da dizi oldukça başarılı! Hukukun derinliklerine girerek insanı bunaltmıyor. Komedinin ve dramın dozu da iyi ayarlanmış. Şirket içinde geçen entrikalar, davayı çözüş yöntemleri ise üzerinde iyi düşünülmüş ve izleyeni tatmin ediyor.


İyi avukatlar gerçeklerden, mükemmel olanlar ise rakiplerinden endişelenir. " Harvey Specter”


KAKEP.10 SÜREKLİ İYİLEŞTİRME”KAİZEN” “Hedefleri sürekli iyileştir” 


Faydalanılan kaynaklar:

4.        https://22dakika.org/suits-tanitim/