11 Kasım 2017 Cumartesi

Hüseyin Kendine Zulmediyor!


                                                                                             http://www.soclipart.com/Clip-Art-Spousal-Support/5




Mahşerin Dört Öfkelisi; Kemal, Can, Serdar, Caner

Aptal Öfkeyi "  Tartışıyor…


Kemal: Konuyu bir arkadaşımın yaşadıkları üzerinden konuşalım…

Çavuş…lu kolejinden bir arkadaşım vardı!
Adı Hüseyin.
Hüseyin’in başından geçen bir olayı paylaşacağım;

Hüseyin’in babası çok ünlü bir markanın Türkiye dağıtımcısı!
Kız kardeşi de ünlü bir dershanenin sahibinin oğlu ile evlidir.
Olayın yaşandığı yıllarda Hüseyin 20 yaşında!
90' ların başları! Silivri de yazlıktayız.

Hüseyin bir gün yanıma geldi.
Elinde bir poşet, içinde 70.000$ varmış.
Yurt dışına babasından gizli okumaya gideceğini anlattı.
Parayı emanet saklamamı istiyordu.
Benden her ay kendisine para gönderecektim.
Güvenilir tek dostum sensin diye de ekledi,
Çaresiz evet demek zorunda kaldım.

İşin aslı şöyleydi;
Hüseyin’in yurt dışında okuma hayali var.
Babası ise cimri olduğundan karşı çıkıyor!
Hüseyin de kendince bir plan yapar.
Önce babasının bozdurmak için kendisine verdiği çekleri bozdurur.
20.000 lirasını yurt dışı okul harcı olarak yatırır.
Kalanını ise bana emanet eder!
Vedalaşıp ayrılırız.

Aradan 1 ay geçti.
Bir akşamüstü telefonum çaldı.
Hüseyin Avusturya’dan beni arıyordu.
Yerleşmiş!
Arkadaşım sonunda amacına ulaşmıştı.
Aileden habersiz, Avusturya’da turizm okumaktadır.

2 yıl geçer.
Emanet paranın tamamını göndermiştim.
Arkadaşıma verdiğim sözümü tuttum.
Bana güveni boşa çıkmadı. 
Ailesi onu yurt dışında okutmayarak onun kalbini kırmıştır.
O da babasının 70.000$ ını alarak ailesinin kalbini kırar.
Bense kimsenin kalbini kırmadım. Emanet ettiği paranın tamamını gönderdim

Can: Akıllı Öfke Kazansın! 
Kanun 2:  Lütfen Kalp Kırmayalım. Öncelikle Kendi Kalbimizi! Yalanlara Yer Yok!
Yaşananlara uygun bir kanun diyebilirim!

Kemal: Sonrasında Hüseyin’den 4 yıl haber almadım.
Bir gün Bakırköy’de bir AVM de turluyorum.
Aniden karşıma çıktı?
Sarılıp, öpüşüyoruz.
Yalnız Hüseyin’in davranışları gariptir!
Yakında bir kafeye çöktük.
Hüseyin aldı sazı eline!
Tüm başına gelenleri anlattı;

Hüseyin: Avusturya’ da turizm diplomamı aldıktan sonra ülkeme döndüm.
Diplomam annem, babamı memnun etmişti.
Gene de, aramız halen limonidir.
O sıralar B. çekmece de oturuyoruz.
Artık evlenmeme sıra gelmişti.

İnternetten S.A arkadaşlık sitesine üye oldum.
Oradan Zeliha ile tanıştım, görüşmeye başladık.
Cuma akşamı saat 4 te, Avcılar’da buluşacağız.

Buluştuk da!
Sonunda beraberdik.
Her şey süper, kahveler içildi, elektrik güzel!
O geceyi birlikte geçirmeyi ikimizde istedik sanıyorum.
Yalnız yer sorundu.
O aralar anne babamla yaşıyorum!
Bu yüzden eve götüremiyorum.

Aklıma halaoğlunun Bakırköy’deki evi geldi.
Halaoğlu birkaç aylığına İzmir’de!
Nasılsa ev boştu.
Zeliha’dan izin istedim!
Tuvalete gitme bahanesiyle oğlu Cüneyt’i aradım.
Cüneyt oğlum, babanın ev anahtarı sende mi?
Bana bu gece lazım da!
Cüneyt: Dayı sorun olmaz, ben buralardayım.
Anahtarı paspasın altına koyarım, oradan alırsın.
Ben: Tamam koç, süpersin, öptüm seni.


Zeliha’nın yanına döndüm. Keyfim yerindeydi.
Zeliha: Hayırdır, aşkitom?
Tuvalette para mı buldun? Çalsalar oynayacaksın?
Ben: Daha da iyisi var!
Halaoğlunun evini ayarladım.
Ev sahilde, deniz manzaralı!
Artık sabaha kadar beraberiz.
Üstümüzde yıldızlar, balkondan dalga sesleri!
Daha ne olsun?

Zeliha: Bak bana sormadan bir yapman hoş değil!
Genede sana güveniyorum.
Madem çok istiyorsun.
Seni kırmayacağım.

Hesabı ödeyip kalktık.
Mesafe uzak değil! 10 dakikada evdeyiz.
Ev soğuktu. Çaresiz kombiyi yaktım.
Isınmamız uzun sürmedi.

Zeliha, minyon bir kadın;
158 boy, 50 kilo, üstünde mini etek, muz çorapları var.
Zeliha: Öffffff, “burası çok sıcak oldu” diyerek üstüne rahat bir şeyler giymek istedi.
Evde bir pijama buldum, onu giydi, rahatlamıştı.
Koltuğa oturdu, T.V açtım.
Bende yanına oturdum.
Hüseyin: Aşkım, nihayet baş başayız. Rahat mısın?
Zeliha: Çok iyiyim tatlım, sağ ol.
Diyerek bir şey dememe fırsat vermeden dudaklarımdan öptü!
Oracıkta soluk soluğa seviştik.
Caner: Akıllı Öfke Kazansın! 
Kanun 8: KAİZEN Uygulayalım! Korkularımızı Unutalım. Yaşam Değerlerimiz için yaşayalım!
Yaşananlara uygun bir kanun diyebilirim!
Hüseyin: Sevişme sonrası Zeliha’nın çenesi açıldı.
Başladı anlatmaya;
Zeliha: Hüseyin sana anlatmam gerekenler var.
Bundan 2 sene evvel çok kısa bir evlilik yaşadım.
18 yaşındayım. Liseyi yeni bitirmişim!
Bir çocukla tanıştım, adı Mehmet!

Mehmet’le tam bir sene çıktım.
İlk aşkım ve ilk erkeğimdi!
O zamanlar çok kıskancım.
Bir gün kafede oturuyorum.
Mehmet tuvalette!
Cep telefonuna bir mesaj geliyor.
Dayanamayıp açtım.
Gelen mesaj Belma isimli bir kızdan!

Aşkım, canım, sevgilim lafları vesaire!
Az sonra Mehmet tuvaletten döndü.
Mesajları gösterdim.
Korkunç bir kavga koptu!
Söylene söylene oradan ayrıldım.

Zeliha: 1 yıl kadar kimse, kimseyi aramadı.
14 Şubat sevgililer gününden 1 gün evveldi.
Mehmet’ten mesajı geldi;
” Seni çok seviyorum, pişmanım, beni affet!
Yarın sevgililer günü, birlikte olalım?
O sıralar bende yalnızım!
Tepkimi abarttığımı düşündüm.
Görüşmeyi kabul ettim.

Zeliha: 14 Şubatta tekrar beraberiz.
B. Çekmece albatros sahilde baş başa yemek yiyoruz.
Durumlar iyi, şaşırma sırası bendeydi.
Mehmet cebinden bir kutu çıkarttı.
Kutuyu açınca sevinçten bir çığlık attım.
Mehmet, tek taş yüzük parmağıma taktı ve ardından ekledi;
”Benimle evlenir misin sevgilim?”

Fazla tereddüt etmeden kabul ettim.
Büyüklerimiz nikâhta keramet var demişler.
Madem ayrı olunca yapamıyoruz!
O zaman evlenmek iyi fikirdi.

Zeliha: Nikâh formalitelerini kısa sürede tamamladık.
Düğün günü gelip çatıyor.
Anlıyorum ki Mehmet’in annesi beni pek tutmamış!  
Düğün gecesi bu iyice açığa çıktı.
Bizim taraftan gelenler daha fazlaydı.
Onların ki az.
Dolasıyla takıların çoğunluğu bizim taraftan!

Takı merasimi bitti.
Takıları bir torbaya koyup biraz soluklanmak için oturduk.
Aynı masada anneler, babalar, hep birlikteyiz.
Bir ara sıkıştım diyerek tuvalete gittim!

Geldiğimde takı torbası yoktu!
Sordum?  
Mehmet takı torbası nerede?”
Mehmet: Annem(Neriman) aldı, o saklayacakmış!
Doğrudan Neriman hanımın kocasıyla oturduğu masaya yöneldim.
Arkamdan Mehmet seslenmiş ama duymuyorum!
Annesi babasıyla tartışıyorlar!
Bir şey söylemeden takı torbasını aldım.
O sinirle kendi masamıza geri döndüm.
Ardından kızılca kıyamet kopuverdi.

Önce sözü Mehmet aldı;
Yaptığım ayıpmış!
Annesinin kötü bir niyeti yokmuş!
Takıları saklamak için almışmış.
Ben “bu saçmalık” deyiverdim.
Herkesin önünde seslerimizi yükselterek bağrışmaya başladık.
Ayağa kalkıp Mehmet’e karşılık verdim.
Düğün karıştı.

İki ailenin kadınları, erkekleri, saç saça, tekme tokat kavgaya giriştiler.
Film gibi!
Kimse neden kavga ettiğini bilmiyordu.
Salon korumaları ayırana kadar kavga sürdü.
Karakolluk olmamıza artık ramak kalmıştı.
Herkesin üst, baş, yüz, göz darmadağınıktı.
Nihayet kavgaya sonlandırdık.
Herkes evlerine yollandı.
Sonunda bizde ayrıldık.
Mehmet’le dayayıp döşediğimiz sözde evimizin yolunu tuttuk.
...
Serdar: Akıllı Öfke Kazansın! 
Kanun 9: KAİZEN Birbirimizi Akıllıca Dinleyelim, Empati kuralım!
Amacımız kavga olmasın,
Öfkenin kök nedenine odaklanalım.
Yaşananlara uygun bir kanun diyebilirim!
O gece kâbustu!
Kavgalı olduğumuzdan birbirimize dokunmak içimizden gelmedi.
Hatta konuşmadık bile.
Ayrı odalarda yattık.
Ertesi gün de değişiklik olmadı!
Sadece zorunlu konuşmalarla kahvaltı yapıyoruz.
1 haftalık balayı rezervasyonu yaptırmıştık!
Belki barışırız diye!
Çeşme’ deki otelimize yola çıktık.

Sözde balayındayız.
Ne yazık takı kavgası balayında da devam etti.
Zeliha: Ayrı yataklarda 1 hafta geçirdik.
Ağız dalaşı bir hafta sürdü.
Sonunda anlaşamayacağımıza ikna olduk.
Boşanma kararı aldık.
İstanbul’a döndük.
Anlaşmalı olarak tel celsede boşandık.
Benim evlilik maceram böylece sona erdi…

Hüseyin: İşte Kemal kardeşim Zeliha böyle bir evlilik yaşamış!
Zeliha ayrıldıktan sonra neler yaşadığını da anlatmaya devam etti;

Zeliha: Bu arada bir süre Antalya da 5 yıldızlı bir otelde revü kızı olarak çalıştım.
Orada biraz para biriktirdim.
Birkaç yıl sonra İstanbul’a geri döndüm,  annem, dayım, abimle yaşamaya başladık.
Bilmen gereken bir şey daha var?
Dikkat edersen evde olduğumda seninle ne telefon ne de mesajla iletişim kuramıyoruz!
Bunun da nedeni var tabi.
Öz dayımın psikolojik sorunları var.
Abim dayımı pataklayıp, ağzını burnunu kırdı.
Şimdi aynı evde yaşıyoruz, ama kimse kimseyle tek kelime etmiyor.

Hüseyin: Tamam da aşkım, bunları benimle ne ilgisi var anlayamadım?
Zeliha: Şundan aşkitom, böyle yaşamaktan sıkıldım.
Benim birikmiş biraz param var.
Sonuçta ikimizde bekârız.
Ailemden ayrı oturmak istiyorum.  
Oldukça uzağa gitmek istiyorum.
Ümraniye de Türkan isminde bir arkadaşım var.
Onunda bir sevgilisi var.
Orada birlikte bir ev kiralamak istiyorum.
Sende arada sırada gelir kalırsın.
Nasıl fikir?

Hüseyin: Canım, ben annemi, babamı bırakıp gidemem.
Sen planlarını bensiz yap, lütfen.
Yaşlı insanlar biliyorsun, bana ihtiyaçları var.
Ağzımdan bu sözleri duyan Zeliha birden 180 derece değişiverdi.
Aniden yataktan kalktı.
Giyinmeye başladı!

Eşyalarını toplarken, ağzına geleni söylüyordu!
Zeliha: Yazıklar olsun, kalıbına yazık!
Ben de seni adam sanıp da bütün hayatımı anlattım.
Demek tek amacın “vur kaç ”tan ibaretmiş.
“Allah tüm erkeklerin belasını versin” hepiniz aynısınız”
Diyerek kapıyı suratıma çarparak evden çıktı.
Arkasından seslenmeler ime cevap alamadım.
Bu macerada böylece sonlandı...


Kemal: Senin de kısmetin hepten kapalı be arkadaşım!
Hüseyin: Sorma, Kemal kardeş, bu olaydan sonra benim ruhsal yapım da artık iyice bozuldu.
Kadınlara güvenim kayboldu,
Aylar geçti.
Hayatımı bir türlü düzene koyamıyorum.
Yıllarca psikolojik tedavi gördüm.
İlaç bağımlısı oldum.
Kendimi toparlamak için aradan tam 5 yıl geçmesi gerekti.
Sonunda babam ile aramı düzelttim.
Aile şirketimizde çalışmaya başladım.

Hüseyin: 2000 yıllardayız.
S.A arkadaşlık sitesinden bir kızla konuşuyorum.
Adı Necla.
Kıza ilk görüşte vurulmuştum.
Yalnız bu kız oldukça tutucuydu.
Evlenmeden beraberlik gibi şeyler bende yazmaz diye tutturdu!
Necla’ya âşık oldum bir kere.
Sinema, tiyatro, alışveriş derken birbirimize iyice ısındık.
Sonraki günlerde sürekli yakınlaşma ortamı aradım.

Bir gün sinemadayız.
Tüm cesaretimi toplayıp Necla’yı öpmeye karar verdim.
Necla dünden hazırmış, benden istekli davrandı.
Bütün film boyunca sinemada öpüştük, yakınlaştık.
Filimi göz, göze diz dize bitirdik.

Bir hafta sonra gene aynı sinemadayız!
Necla’ ya sarılmak istedim.
Bu sefer, ummadık şekilde terslendim.
Farklı biri gibiydi sanki dokunmama bile izin vermedi.
Sanki başka biri olmuştu, kendimi kötü hissettim.
Ertesi günü Necla’nın ablasını( Neriman) aradım.
Onunla buluşup konuşmak istediğimi söyledim.
Neriman’ la buluştuk. Kahve içiyoruz.
Neriman da Necla gibi bir resim öğretmeniydi, görev yeri Bakırköy’ de!
Hüseyin: Biliyorsun, kardeşinle ciddi düşünüyorum.
Yalnız bir gariplik var, bir gün iyi, bir gün kötü, sen daha iyi bilirsin!
Neriman: Necla’nın sorunları vardı, tedavi gördü.
Şimdi iyi görünüyor, geçmişte bir evlilik yapmıştı.
Bir de nişan attı, sırf bu yüzden.

Hüseyin: Ev de nasıl, sorun var mı?
Neriman: Her şey normal, senden de çok iyi bahsediyor.
Ablasının konuşmaları içime kurt düşürmüştü bir kere.

Şöyle plan yaptım;
Aynı arkadaşlık sitesinde sahte bir isimle üyelik açtım.
İnternetten  de bir foto koydum! 
Bu iş tamamdır.
Kendime farklı bir telefon numarası aldım.
Geriye iletişim kurmak kaldı!
Farklı rumuzla Necla’ya mesaj attım. 10 dakika sonra cevap gelmişti;
Beni beğendiğini, tanışmak istediğini söyleyince nutkum tutuldu

Hüseyin: Necla ile telefonla konuşup, randevulaştık.
İncirli Ömür’de buluşacağız.
Randevu yerine çabucak vardım.
Uzak bir yerden Necla’nın gelişini izliyorum.
10 dakika sonra telefonum çaldı.
Baktım Necla,  açmadım, mesaj yazmakla yetindim.
 “Annem rahatsız, gelemiyorum” diyerek noktayı koydum.

O günden sonra, Necla daha da ısrarcı oldu.
Sürekli yazdı, durdu.
Sonunda ikinci bir randevu vermek zorunda kaldım.
Florya’da bir brunch yapacaktık.

Saatinde vardım.
Sırtım kapıya dönük oturdum.
Kendimi Refik diye tanıtmıştım.
Necla ben olduğumu tahmin ederek, arkamdan seslendi.
Necla: Refik bey!

Hüseyin:“ Refik yerine Hüseyin olmaz mı?” diye cevapladım.
Döndüm ve birdenbire göz göze geldik.
Necla: Aaaaaaaaaaaaaa, Hüseyin, sen nereden çıktın?
Burada ne işin var? Şaşırtın beni.

Hüseyin: Seni bekliyordum, randevulaştık ya, ne çabuk unuttun?
Necla birden şoka girdi, hıçkırarak ağlamaya başladı,
Gözyaşları iri damlalar halinde yanaklarından boynuna akıyordu.
Aniden kaçmaya yeltendi.
Koşup kolundan tutup sorularıma başladım.

Hüseyin: Seninle evlenmek isteyen adama neden bunu nasıl yaparsın?
Necla: Senden ayrılmak istiyordum, beni çok sevdiğin için söyleyemedim.
Bende bu yola başvurdum!

Hüseyin: Tamam öyleyse, serbestsin.
Nankörlük böyle bir şey demek ki!
Bir kadına sevgini de versen!
Paranı da versen yetmiyor!
Necla Hüseyin’in kalbini kırmıştır! Kendi kalbini de birlikte!
O gün, o saatte ayrıldık. 

Günler, haftaları, haftalar ayları kovaladı!
Bir gün Necla’nın ablası Neriman beni aradı.
Neriman: Hüseyin bey rahatsız ediyorum, konuşabilir miyiz?
Hüseyin: Neriman Hanım uygunum, buyurun.
Neriman: Kardeşim tekrar kafayı kırdı, hastaneye yatırdık.
Psikolojik tedavi gördü, şimdilerde biraz iyi.
Dün eve çıkardık.
Kendinde değilken seni çok sevdiğini sayıklayıp durdu.
Eski günleri hatırına gelir misin?
Belki bir arkadaş, dost ziyareti yapmak istersin diye seni arıyorum?
Hüseyin: Neriman Hanım, iyi düşünmüşsünüz,
Çok anılarımız var, yarın bir ara sizi arar, ziyarete gelirim.

Ertesi gün Necla’nın evine gittim.
Bekletmeden odasına aldılar.
Özlemişiz birbirimizi!
Sıcak bir karşılaşma oldu, başladık sohbete;
Ben: Canım çok geçmiş olsun.
Necla: Aşkım, çok sağ ol, ayağına sağlık.
Senden çok özür diliyorum.
Ayrı kaldığımızda seni ne kadar sevdiğimi anladım.
Beni affet!
Ömrümüm sonuna kadar kulun, kölen olmaya razıyım.
Ayağını yıkar, suyunu içerim.
Yeter ki beni affet!
Dedi ve hıçkıra, hıçkıra ağlamaya başladı.
Can: Akıllı Öfke Kazansın! 
Kanun 10: Dosta/düşmana çözüm odaklı iletişim sunalım. 
Ret edilemeyecek bir teklifimiz olsun.  
Kazanan Akıllı öfkemiz olacaktır.
Yaşananlara uygun bir kanun diyebilirim!
Necla, Hüseyin’e ret edemeyeceği bir teklif yapıyor.
Hüseyin: Canım, sen yeter ki sağlığına kavuş!
Ben geçmişi unutmaya hazırım.
Yeniden başlarız, ben de seni özledim.
O gün bu duygularla Necla’nın yanından ayrıldım.

Sonraki günlerde görüşmelerimiz daha da sıklaştı.
Bir gün yakınlarda bir kafe de oturuyoruz.
Necla:  Aşkım, yaşadığın yeri çoktandır merak ediyorum.
Beni götürür müsün?
Hüseyin: Tamam bir tanem, bende uzun zamandır teklif edecektim.
Sadece senin hazır olmanı bekledim.
Sinemada dokununca geri çekilen Necla gitmişti,
Artık kendisi evime gelmeyi teklif ediyordu.

Sarmaş dolaş eve girdik.
Ben daha hiçbir şey yapmadan beni baştan çıkarmayı başardı.
Sabaha kadar seviştik.
Yetmedi, ertesi gün ve daha ertesi gün de evden çıkmadık.

Aradan 2 aya yakın zaman geçti.
Neredeyse her gün beraberiz, nazar değmesin her şey çok güzeldi!
Bir Pazar günü, beraber T.V seyrederken ağzındaki baklayı çıkardı.
Necla: Aşkım bende bir değişiklik hissetmiyor musun?
Hüseyin: Tatlım, hissetmez miyim, gözlerinin içi gülüyor.
Nazar değmesin, kahkahaların eksik olmuyor.
Necla: Aşkım, bir nedeni var elbette.
Hamileyim, bebeğimiz olacak.

Hüseyin (Güçlükle konuşuyor):Balım, gerçek mi bu?
Seni çok seviyorum.
Kalkıp Necla ya sarılıp, öpücüklere boğuyor.

Hüseyin, müjdeyi vermek için doğru annesine koşar.
Hüseyin: Anişko, çok mutluyum, çok! Necla hamile, bir bebeğimiz olacak!
Annem sevinmiyor bile önce uzun bir sessizlik, ardından bir öfke patlaması geliyor.
Oğlum, dereyi görmeden paçayı sıvamayın.
Sen Necla’yı yarın sabah bize bir kahvaltıya çağır hele.
Onunla konuşacaklarım var.
O an annemin söylediklerinin ne anlama geldiğini anlamamıştım.
Çok geçmeden anlayacaktım.

Ertesi gün Necla, annem, ben kahvaltıdayız.
Sonlara doğru annem bana döndü. Şöyle dediğini hatırlıyorum.
Annem: Oğlum sen bizi Necla’yla bizi biraz yalnız bırakır mısın?
Bizim kadın kadına konuşacaklarımız var da,
Bitince biz seni çağırırız.

Annemle Necla’yı yalnız bırakarak, evden çıkmıştım.
Sonradan konuşulanları öğreniyorum.
Yıllar sonra annem aktaracaktı;
Annem Necla’ya dönerek şöyle demiş:
“Bak sana ne diyeceğim, kulaklarını iyi aç” 
Beni iyi dinle; 

Kızım sen hastasın, benim oğlum da hasta!
İkinizde birer Öfke Kolik siniz!
Sen korkak öfkeli bir kız, oğlum aptal öfkeli bir çocuk!
Şimdi daha tam iyileşmeden hamileyim diyorsun.
Eğer bunu oğlumla evlenmek için yapıyorsan.
Ayağını denk al!
Bana yalan söylüyorsan?
Seni ellerimle boğarım ona göre.
Necla: Anne nasıl söz öyle, hiç bu konuda yalan söyler miyim?
Annem: Tamam, madem doğru!
Hamilelik raporuDNA testi istiyorum.
Beni ikna et, raporları göreyim.
Necla: Tamam, anne, nasıl istersen!
Diyerek evden ayrıldığını öğrendim.

Akşam anneme Necla ile ne konuştuklarını sormuştum;
Annem: Fazla meraklı olma, yakında öğrenirsin diye geçiştirdi.
O gece, ser verip, sır vermemişdi.
Ertesi gün Necla’ dan dan öğrenmek istedim.
Aynı şeyi ona da sordum, Hem ağladı, hem de anlattı;

Kemal: Akıllı Öfke Kazansın! 
Kanun 2: Lütfen Kalp Kırmayalım. Öncelikle Kendi Kalbimizi! Yalanlara Yer Yok!
Yaşananlara uygun bir kanun diyebilirim!
Necla yalanlarıyla herkesin kalbini kırıyor ve bunun sonuçlarına katlanmalı!

Necla: Aşkım hamile olduğum doğru değildi.
Seni kaybetmemek için yalan söyledim.
Annenle bu konuyu konuştuk, seni çok seviyorum.
Yalvarırım beni bırakma, kulun kölen olayım.
Beni öldür ama beni terk etme!

Hüseyin: Seni ben affettim.
Ancak yalanı Allah affetmez.
Yolun açık olsun.
Bir daha birbirimizin yoluna da çıkmayalım.
Diyerek masadan kalktım.
Kalkış, o kalkış!
Arkamdan bağırıp, çağırdı.
Dönüp bakmadım bile, bu ilişkiyi noktaladım!

Aradan aylar geçti, bir gün Bakırköy’ de alışveriş ediyorum.
Arkadan Necla’ya benzettiğim bir kadın gördüm.
Heyecanla, fark ettirmeden önüne geçince hemen tanıdım.
Necla’ydı, gerçekten karnı şişti, gizlice takibe başladım.

100m. İleride benim yaşlarımda bir adamla buluştu.
Sarılıp öpüşüp el ele uzaklaştılar.
Arkalarından öylece bakakalmıştım.
Hüseyin’in anlattıkları burada bitiyor.
Kemal: İlk duyduğumda, ağzım açık, Hüseyin’in hikâyesini dinlemiştim.
Hüseyin’in kadınları ona yalnızlık, ayrılık, stres getirmiş!
Sizce “ Necla gibi yalancılar ve Hüseyin gibi aptal öfkeliler ne yapsın?
Onlar yalnızlığa mahkûm mudur?
Ne diyorsunuz?

Caner: Tüm bu yalanların bir perde arkası var!
Yalancılar yalnızlığı kabullenmezler.
Yalnızlığı kabullenmeyen insan sorunludur!
Yalanlarıyla kendine sahte bir dünya kurar.
 Aslında çoğu beraberlik de, evlilik de eşler gene de yalnızdır.

Kemal: Kadın olsun, erkek olsun,  her insanın kaderi benzer!
Herkes günün birinde yalnızlıkla barışır.
Yalnızlıkla yüzleşmek zorunlu!
Çoğu evlilik bir yanılsamadır.
Eşler arasındaki kavgaların, taraflara üzüntü ve stres getirmesi kaçınılmazdır.
Yalnızlıkla yüzleşmeden korkarız.

Can: Yaş ilerledikçe kadın olsun, erkek olsun daha çok korkmaya başlar!
Yüreklerimize yalnız yaşlanma korkusu siner.
Yalnız yaşlanacağım korkusuyla dolarız.
Çoğu insanın hatalı evliliklerinin ana sebebi bu olabiliyor!

Caner: Oysa yalnızlıkla yüzleşmek zorundayız!
Bunu kabullenmeden yapılan her evlilik biraz sakattır.
Çoğu evlilikte yalnızlıklar katlanır.
Stresin artar.
Sonuçta çiftler kavgalara başlar.
Yaş ilerlerken birde onlarca yaşlılık hastalığı araya girer!

Kemal: Genelde olaylar yalnızlığı arttırıcı yönde gelişir;
Önce çocuklar evden ayrılır.
Okumaya gider ya da evlenirler.
Şüphesiz bu süreç evde kalanların yalnızlığını su yüzüne çıkartır.
Sonunda anne, babalar kendileriyle baş başa kalırlar.
Artık ölümcül hastalıklara karşı savunmasız kalırlar!

Serdar: Kadınlar bu süreçte erkeklerden daha az etkileniyor.
Çünkü kadınlar kendilerine meşguliyet bulurlar.
Onlar daha beceriklidir.
Bakılacak torunlar, gidilecek günler vardır.
Evin temizliği vesaire onları oyalıyor.
Böylece yalnız olmak daha az fark ediliyor.

Can: Oysa erkeklerin durumları daha farklıdır!
Çoğu erkek, kahve arkadaşları dışında yapayalnız kalır.
Yalnız olduklarını unutturacak fazlaca şeyleri yoktur.
Evli erkekler kadınlardan daha az yaşıyor!
Bir sebebi de bu olabilir...
Tüm bu süreç tersine çevrilebilir.
Akıllı Öfke' nin 10 Kanunu nu eşlerin imdadına koşacaktır.


Benden önermesi…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder