http://www.soclipart.com/Clip-Art-Spousal-Support/5
Mahşerin Dört Öfkelisi; Kemal,
Can, Serdar, Caner
“Aptal Öfkeyi " Tartışıyor…
Kemal: Konuyu bir arkadaşımın
yaşadıkları üzerinden konuşalım…
Çavuş…lu
kolejinden bir arkadaşım vardı!
Adı
Hüseyin.
Hüseyin’in başından geçen bir
olayı paylaşacağım;
Hüseyin’in babası çok ünlü bir markanın
Türkiye dağıtımcısı!
Kız
kardeşi de ünlü bir dershanenin sahibinin oğlu ile evlidir.
Olayın
yaşandığı yıllarda Hüseyin 20 yaşında!
90'
ların başları! Silivri
de yazlıktayız.
Hüseyin bir gün yanıma geldi.
Elinde
bir poşet, içinde 70.000$ varmış.
Yurt
dışına babasından gizli okumaya gideceğini anlattı.
Parayı emanet saklamamı
istiyordu.
Benden
her ay kendisine para gönderecektim.
Güvenilir tek dostum sensin diye
de ekledi,
Çaresiz
evet demek zorunda kaldım.
İşin
aslı şöyleydi;
Hüseyin’in yurt dışında okuma hayali
var.
Babası
ise cimri olduğundan karşı çıkıyor!
Hüseyin de kendince bir plan yapar.
Önce
babasının bozdurmak için kendisine verdiği çekleri bozdurur.
20.000
lirasını yurt dışı okul harcı olarak yatırır.
Kalanını
ise bana emanet eder!
Vedalaşıp
ayrılırız.
Aradan
1 ay geçti.
Bir
akşamüstü telefonum çaldı.
Hüseyin Avusturya’dan beni arıyordu.
Yerleşmiş!
Arkadaşım
sonunda amacına ulaşmıştı.
Aileden
habersiz, Avusturya’da turizm okumaktadır.
2
yıl geçer.
Emanet
paranın tamamını göndermiştim.
Arkadaşıma
verdiğim sözümü tuttum.
Bana
güveni boşa çıkmadı.
Ailesi
onu yurt dışında okutmayarak onun kalbini kırmıştır.
O da
babasının 70.000$ ını alarak ailesinin kalbini kırar.
Bense
kimsenin kalbini kırmadım. Emanet ettiği paranın tamamını gönderdim
Can: Akıllı Öfke
Kazansın!
Kanun 2:
Lütfen Kalp
Kırmayalım. Öncelikle Kendi Kalbimizi! Yalanlara Yer Yok!
Yaşananlara
uygun bir kanun diyebilirim!
Kemal: Sonrasında Hüseyin’den
4 yıl haber almadım.
Bir
gün Bakırköy’de bir AVM de turluyorum.
Aniden
karşıma çıktı?
Sarılıp,
öpüşüyoruz.
Yalnız Hüseyin’in
davranışları gariptir!
Yakında
bir kafeye çöktük.
Hüseyin
aldı sazı eline!
Tüm
başına gelenleri anlattı;
Hüseyin: Avusturya’ da turizm
diplomamı aldıktan sonra ülkeme döndüm.
Diplomam
annem, babamı memnun etmişti.
Gene
de, aramız halen limonidir.
O
sıralar B. çekmece de oturuyoruz.
Artık
evlenmeme sıra gelmişti.
İnternetten
S.A arkadaşlık sitesine üye oldum.
Oradan Zeliha ile
tanıştım, görüşmeye başladık.
Cuma
akşamı saat 4 te, Avcılar’da buluşacağız.
Buluştuk
da!
Sonunda
beraberdik.
Her
şey süper, kahveler içildi, elektrik güzel!
O
geceyi birlikte geçirmeyi ikimizde istedik sanıyorum.
Yalnız
yer sorundu.
O
aralar anne babamla yaşıyorum!
Bu
yüzden eve götüremiyorum.
Aklıma
halaoğlunun Bakırköy’deki evi geldi.
Halaoğlu birkaç aylığına
İzmir’de!
Nasılsa
ev boştu.
Zeliha’dan izin istedim!
Tuvalete
gitme bahanesiyle oğlu Cüneyt’i aradım.
Cüneyt oğlum, babanın ev anahtarı
sende mi?
Bana
bu gece lazım da!
Cüneyt: Dayı sorun olmaz, ben
buralardayım.
Anahtarı
paspasın altına koyarım, oradan alırsın.
Ben: Tamam koç, süpersin, öptüm
seni.
Zeliha’nın yanına döndüm. Keyfim yerindeydi.
Zeliha: Hayırdır, aşkitom?
Tuvalette
para mı buldun? Çalsalar oynayacaksın?
Ben: Daha da iyisi var!
Halaoğlunun
evini ayarladım.
Ev
sahilde, deniz manzaralı!
Artık
sabaha kadar beraberiz.
Üstümüzde
yıldızlar, balkondan dalga sesleri!
Daha
ne olsun?
Zeliha: Bak bana sormadan bir yapman
hoş değil!
Genede
sana güveniyorum.
Madem
çok istiyorsun.
Seni
kırmayacağım.
Hesabı
ödeyip kalktık.
Mesafe
uzak değil! 10 dakikada evdeyiz.
Ev
soğuktu. Çaresiz kombiyi yaktım.
Isınmamız
uzun sürmedi.
Zeliha, minyon bir kadın;
158
boy, 50 kilo, üstünde mini etek, muz çorapları var.
Zeliha: Öffffff, “burası çok
sıcak oldu” diyerek üstüne rahat bir şeyler giymek istedi.
Evde
bir pijama buldum, onu giydi, rahatlamıştı.
Koltuğa
oturdu, T.V açtım.
Bende
yanına oturdum.
Hüseyin: Aşkım, nihayet baş başayız. Rahat
mısın?
Zeliha: Çok iyiyim tatlım, sağ ol.
Diyerek
bir şey dememe fırsat vermeden dudaklarımdan öptü!
Oracıkta
soluk soluğa seviştik.
…
Caner: Akıllı Öfke
Kazansın!
Kanun 8: KAİZEN
Uygulayalım! Korkularımızı Unutalım. Yaşam Değerlerimiz için yaşayalım!
Yaşananlara
uygun bir kanun diyebilirim!
…
Hüseyin: Sevişme sonrası Zeliha’nın
çenesi açıldı.
Başladı anlatmaya;
Zeliha:
Hüseyin sana
anlatmam gerekenler var.
Bundan
2 sene evvel çok kısa bir evlilik yaşadım.
18
yaşındayım. Liseyi yeni bitirmişim!
Bir
çocukla tanıştım, adı Mehmet!
Mehmet’le tam bir sene çıktım.
İlk
aşkım ve ilk erkeğimdi!
O
zamanlar çok kıskancım.
Bir
gün kafede oturuyorum.
Mehmet tuvalette!
Cep
telefonuna bir mesaj geliyor.
Dayanamayıp
açtım.
Gelen
mesaj Belma isimli bir kızdan!
Aşkım,
canım, sevgilim lafları vesaire!
Az
sonra Mehmet tuvaletten döndü.
Mesajları
gösterdim.
Korkunç
bir kavga koptu!
Söylene
söylene oradan ayrıldım.
Zeliha: 1 yıl kadar kimse, kimseyi
aramadı.
14
Şubat sevgililer gününden 1 gün evveldi.
Mehmet’ten mesajı geldi;
”
Seni çok seviyorum, pişmanım, beni affet!
Yarın
sevgililer günü, birlikte olalım?
O
sıralar bende yalnızım!
Tepkimi
abarttığımı düşündüm.
Görüşmeyi
kabul ettim.
Zeliha: 14 Şubatta tekrar beraberiz.
B. Çekmece albatros sahilde baş
başa yemek yiyoruz.
Durumlar
iyi, şaşırma sırası bendeydi.
Mehmet cebinden bir kutu çıkarttı.
Kutuyu
açınca sevinçten bir çığlık attım.
Mehmet, tek taş yüzük parmağıma
taktı ve ardından ekledi;
”Benimle evlenir
misin sevgilim?”
Fazla
tereddüt etmeden kabul ettim.
Büyüklerimiz nikâhta
keramet var demişler.
Madem
ayrı olunca yapamıyoruz!
O
zaman evlenmek iyi fikirdi.
Zeliha: Nikâh formalitelerini kısa
sürede tamamladık.
Düğün
günü gelip çatıyor.
Anlıyorum
ki Mehmet’in annesi beni pek tutmamış!
Düğün
gecesi bu iyice açığa çıktı.
Bizim
taraftan gelenler daha fazlaydı.
Onların
ki az.
Dolasıyla
takıların çoğunluğu bizim taraftan!
Takı merasimi bitti.
Takıları
bir torbaya koyup biraz soluklanmak için oturduk.
Aynı
masada anneler, babalar, hep birlikteyiz.
Bir
ara sıkıştım diyerek tuvalete gittim!
Geldiğimde
takı torbası yoktu!
Sordum?
“Mehmet takı
torbası nerede?”
Mehmet: Annem(Neriman) aldı,
o saklayacakmış!
Doğrudan Neriman hanımın kocasıyla oturduğu
masaya yöneldim.
Arkamdan
Mehmet seslenmiş ama duymuyorum!
Annesi
babasıyla tartışıyorlar!
Bir
şey söylemeden takı torbasını aldım.
O
sinirle kendi masamıza geri döndüm.
Ardından
kızılca kıyamet kopuverdi.
Önce
sözü Mehmet aldı;
Yaptığım
ayıpmış!
Annesinin
kötü bir niyeti yokmuş!
Takıları
saklamak için almışmış.
Ben
“bu saçmalık” deyiverdim.
Herkesin
önünde seslerimizi yükselterek bağrışmaya başladık.
Ayağa
kalkıp Mehmet’e karşılık verdim.
Düğün
karıştı.
İki
ailenin kadınları, erkekleri, saç saça, tekme tokat kavgaya giriştiler.
Film
gibi!
Kimse
neden kavga ettiğini bilmiyordu.
Salon
korumaları ayırana kadar kavga sürdü.
Karakolluk
olmamıza artık ramak kalmıştı.
Herkesin
üst, baş, yüz, göz darmadağınıktı.
Nihayet
kavgaya sonlandırdık.
Herkes
evlerine yollandı.
Sonunda
bizde ayrıldık.
Mehmet’le dayayıp döşediğimiz sözde
evimizin yolunu tuttuk.
...
Serdar: Akıllı Öfke
Kazansın!
Kanun 9: KAİZEN Birbirimizi Akıllıca Dinleyelim,
Empati kuralım!
Amacımız kavga
olmasın,
Öfkenin kök nedenine
odaklanalım.
Yaşananlara
uygun bir kanun diyebilirim!
…
O
gece kâbustu!
Kavgalı
olduğumuzdan birbirimize dokunmak içimizden gelmedi.
Hatta
konuşmadık bile.
Ayrı
odalarda yattık.
Ertesi
gün de değişiklik olmadı!
Sadece
zorunlu konuşmalarla kahvaltı yapıyoruz.
1
haftalık balayı rezervasyonu yaptırmıştık!
Belki
barışırız diye!
Çeşme’ deki otelimize yola çıktık.
Sözde
balayındayız.
Ne
yazık takı kavgası balayında da devam etti.
Zeliha: Ayrı yataklarda 1 hafta geçirdik.
Ağız
dalaşı bir hafta sürdü.
Sonunda
anlaşamayacağımıza ikna olduk.
Boşanma
kararı aldık.
İstanbul’a
döndük.
Anlaşmalı
olarak tel celsede boşandık.
Benim
evlilik maceram böylece sona erdi…
Hüseyin: İşte Kemal kardeşim Zeliha böyle
bir evlilik yaşamış!
Zeliha
ayrıldıktan
sonra neler yaşadığını da anlatmaya devam etti;
Zeliha: Bu arada bir süre Antalya da
5 yıldızlı bir otelde revü kızı olarak çalıştım.
Orada
biraz para biriktirdim.
Birkaç
yıl sonra İstanbul’a geri döndüm, annem, dayım, abimle yaşamaya başladık.
Bilmen
gereken bir şey daha var?
Dikkat
edersen evde olduğumda seninle ne telefon ne de mesajla iletişim kuramıyoruz!
Bunun
da nedeni var tabi.
Öz
dayımın psikolojik sorunları var.
Abim
dayımı pataklayıp, ağzını burnunu kırdı.
Şimdi
aynı evde yaşıyoruz, ama kimse kimseyle tek kelime etmiyor.
Hüseyin: Tamam da aşkım, bunları benimle
ne ilgisi var anlayamadım?
Zeliha: Şundan aşkitom, böyle yaşamaktan
sıkıldım.
Benim
birikmiş biraz param var.
Sonuçta
ikimizde bekârız.
Ailemden
ayrı oturmak istiyorum.
Oldukça
uzağa gitmek istiyorum.
Ümraniye
de Türkan isminde bir arkadaşım var.
Onunda
bir sevgilisi var.
Orada
birlikte bir ev kiralamak istiyorum.
Sende
arada sırada gelir kalırsın.
Nasıl
fikir?
Hüseyin: Canım, ben annemi, babamı
bırakıp gidemem.
Sen
planlarını bensiz yap, lütfen.
Yaşlı
insanlar biliyorsun, bana ihtiyaçları var.
Ağzımdan
bu sözleri duyan Zeliha birden 180 derece değişiverdi.
Aniden
yataktan kalktı.
Giyinmeye
başladı!
Eşyalarını
toplarken, ağzına geleni söylüyordu!
Zeliha: Yazıklar olsun, kalıbına
yazık!
Ben
de seni adam sanıp da bütün hayatımı anlattım.
Demek
tek amacın “vur kaç ”tan ibaretmiş.
“Allah
tüm erkeklerin belasını versin” hepiniz aynısınız”
Diyerek
kapıyı suratıma çarparak evden çıktı.
Arkasından
seslenmeler ime cevap alamadım.
Bu
macerada böylece sonlandı...
Kemal: Senin de kısmetin
hepten kapalı be arkadaşım!
Hüseyin: Sorma, Kemal kardeş,
bu olaydan sonra benim ruhsal yapım da artık iyice bozuldu.
Kadınlara
güvenim kayboldu,
Aylar
geçti.
Hayatımı
bir türlü düzene koyamıyorum.
Yıllarca
psikolojik tedavi gördüm.
İlaç
bağımlısı oldum.
Kendimi
toparlamak için aradan tam 5 yıl geçmesi gerekti.
Sonunda
babam ile aramı düzelttim.
Aile
şirketimizde çalışmaya başladım.
Hüseyin: 2000 yıllardayız.
S.A
arkadaşlık sitesinden bir kızla konuşuyorum.
Adı
Necla.
Kıza
ilk görüşte vurulmuştum.
Yalnız
bu kız oldukça tutucuydu.
Evlenmeden
beraberlik gibi şeyler bende yazmaz diye tutturdu!
Necla’ya
âşık oldum bir kere.
Sinema,
tiyatro, alışveriş derken birbirimize iyice ısındık.
Sonraki
günlerde sürekli yakınlaşma ortamı aradım.
Bir
gün sinemadayız.
Tüm
cesaretimi toplayıp Necla’yı öpmeye karar verdim.
Necla
dünden hazırmış, benden istekli davrandı.
Bütün
film boyunca sinemada öpüştük, yakınlaştık.
Filimi
göz, göze diz dize bitirdik.
Bir
hafta sonra gene aynı sinemadayız!
Necla’
ya sarılmak istedim.
Bu
sefer, ummadık
şekilde terslendim.
Farklı
biri gibiydi sanki dokunmama bile izin vermedi.
Sanki
başka biri olmuştu, kendimi kötü hissettim.
Ertesi
günü Necla’nın ablasını( Neriman) aradım.
Onunla buluşup konuşmak istediğimi
söyledim.
Neriman’
la buluştuk. Kahve içiyoruz.
Neriman da Necla gibi bir resim
öğretmeniydi, görev yeri Bakırköy’ de!
Hüseyin: Biliyorsun, kardeşinle ciddi
düşünüyorum.
Yalnız
bir gariplik var, bir gün iyi, bir gün kötü, sen daha iyi bilirsin!
Neriman:
Necla’nın
sorunları vardı, tedavi gördü.
Şimdi
iyi görünüyor, geçmişte bir evlilik yapmıştı.
Bir
de nişan attı, sırf bu yüzden.
Hüseyin: Ev de nasıl, sorun var mı?
Neriman: Her şey normal, senden de
çok iyi bahsediyor.
Ablasının konuşmaları içime kurt
düşürmüştü bir kere.
Şöyle
plan yaptım;
Aynı
arkadaşlık sitesinde sahte bir isimle üyelik açtım.
İnternetten
de bir foto koydum!
Bu
iş tamamdır.
Kendime
farklı bir telefon numarası aldım.
Geriye
iletişim kurmak kaldı!
Farklı
rumuzla Necla’ya mesaj attım. 10 dakika sonra cevap gelmişti;
Beni
beğendiğini, tanışmak istediğini söyleyince nutkum tutuldu
Hüseyin: Necla ile telefonla konuşup,
randevulaştık.
İncirli
Ömür’de buluşacağız.
Randevu yerine çabucak vardım.
Uzak
bir yerden Necla’nın gelişini izliyorum.
10
dakika sonra telefonum çaldı.
Baktım
Necla, açmadım, mesaj yazmakla yetindim.
“Annem
rahatsız, gelemiyorum” diyerek noktayı koydum.
O
günden sonra, Necla daha da ısrarcı oldu.
Sürekli
yazdı, durdu.
Sonunda
ikinci bir randevu vermek zorunda kaldım.
Florya’da
bir brunch yapacaktık.
Saatinde
vardım.
Sırtım
kapıya dönük oturdum.
Kendimi
Refik diye tanıtmıştım.
Necla
ben olduğumu tahmin ederek, arkamdan seslendi.
Necla:
Refik bey!
Hüseyin:“ Refik yerine
Hüseyin olmaz mı?” diye cevapladım.
Döndüm
ve birdenbire göz göze geldik.
Necla: Aaaaaaaaaaaaaa, Hüseyin, sen nereden
çıktın?
Burada
ne işin var? Şaşırtın beni.
Hüseyin: Seni bekliyordum,
randevulaştık ya, ne çabuk unuttun?
Necla birden şoka girdi,
hıçkırarak ağlamaya başladı,
Gözyaşları
iri damlalar halinde yanaklarından boynuna akıyordu.
Aniden
kaçmaya yeltendi.
Koşup
kolundan tutup sorularıma başladım.
Hüseyin: Seninle evlenmek isteyen
adama neden bunu nasıl yaparsın?
Necla: Senden ayrılmak
istiyordum, beni çok sevdiğin için söyleyemedim.
Bende
bu yola başvurdum!
Hüseyin: Tamam öyleyse,
serbestsin.
Nankörlük böyle bir şey demek ki!
Bir
kadına sevgini de versen!
Paranı
da versen yetmiyor!
Necla
Hüseyin’in kalbini kırmıştır! Kendi kalbini de birlikte!
O
gün, o saatte ayrıldık.
Günler,
haftaları, haftalar ayları kovaladı!
Bir
gün Necla’nın ablası Neriman beni aradı.
Neriman:
Hüseyin bey
rahatsız ediyorum, konuşabilir miyiz?
Hüseyin:
Neriman Hanım
uygunum, buyurun.
Neriman: Kardeşim tekrar kafayı
kırdı, hastaneye yatırdık.
Psikolojik
tedavi gördü, şimdilerde biraz iyi.
Dün
eve çıkardık.
Kendinde
değilken seni çok sevdiğini sayıklayıp durdu.
Eski
günleri hatırına gelir misin?
Belki
bir arkadaş, dost ziyareti yapmak istersin diye seni arıyorum?
Hüseyin:
Neriman Hanım,
iyi düşünmüşsünüz,
Çok
anılarımız var, yarın bir ara sizi arar, ziyarete gelirim.
Ertesi
gün Necla’nın evine gittim.
Bekletmeden
odasına aldılar.
Özlemişiz
birbirimizi!
Sıcak
bir karşılaşma oldu, başladık sohbete;
Ben: Canım çok geçmiş olsun.
Necla: Aşkım, çok sağ ol,
ayağına sağlık.
Senden
çok özür diliyorum.
Ayrı
kaldığımızda seni ne kadar sevdiğimi anladım.
Beni
affet!
Ömrümüm
sonuna kadar kulun, kölen olmaya razıyım.
Ayağını
yıkar, suyunu içerim.
Yeter
ki beni affet!
Dedi
ve hıçkıra, hıçkıra ağlamaya başladı.
…
Can: Akıllı Öfke
Kazansın!
Kanun 10: Dosta/düşmana çözüm odaklı iletişim sunalım.
Ret
edilemeyecek bir teklifimiz olsun.
Kazanan
Akıllı öfkemiz olacaktır.
Yaşananlara
uygun bir kanun diyebilirim!
Necla,
Hüseyin’e ret edemeyeceği bir teklif
yapıyor.
…
Hüseyin: Canım, sen yeter ki sağlığına kavuş!
Ben
geçmişi unutmaya hazırım.
Yeniden
başlarız, ben de seni özledim.
O
gün bu duygularla Necla’nın yanından ayrıldım.
Sonraki
günlerde görüşmelerimiz daha da sıklaştı.
Bir
gün yakınlarda bir kafe de oturuyoruz.
Necla: Aşkım, yaşadığın yeri
çoktandır merak ediyorum.
Beni
götürür müsün?
Hüseyin: Tamam bir tanem, bende uzun zamandır teklif edecektim.
Sadece
senin hazır olmanı bekledim.
Sinemada
dokununca geri çekilen Necla
gitmişti,
Artık
kendisi evime gelmeyi teklif ediyordu.
Sarmaş
dolaş eve girdik.
Ben
daha hiçbir şey yapmadan beni baştan çıkarmayı başardı.
Sabaha
kadar seviştik.
Yetmedi,
ertesi gün ve daha ertesi gün de evden çıkmadık.
Aradan
2 aya yakın zaman geçti.
Neredeyse
her gün beraberiz, nazar değmesin her şey çok güzeldi!
Bir
Pazar günü, beraber T.V seyrederken ağzındaki baklayı çıkardı.
Necla: Aşkım bende bir
değişiklik hissetmiyor musun?
Hüseyin: Tatlım, hissetmez
miyim, gözlerinin içi gülüyor.
Nazar
değmesin, kahkahaların eksik olmuyor.
Necla: Aşkım, bir nedeni var
elbette.
Hamileyim,
bebeğimiz olacak.
Hüseyin (Güçlükle konuşuyor):Balım,
gerçek mi bu?
Seni
çok seviyorum.
Kalkıp Necla ya
sarılıp, öpücüklere boğuyor.
Hüseyin, müjdeyi vermek için doğru
annesine koşar.
Hüseyin:
Anişko, çok
mutluyum, çok! Necla hamile, bir bebeğimiz olacak!
Annem sevinmiyor bile önce
uzun bir sessizlik, ardından bir öfke patlaması geliyor.
Oğlum, dereyi görmeden paçayı
sıvamayın.
Sen Necla’yı yarın sabah bize bir
kahvaltıya çağır hele.
Onunla
konuşacaklarım var.
O an
annemin söylediklerinin ne anlama geldiğini anlamamıştım.
Çok
geçmeden anlayacaktım.
Ertesi
gün Necla, annem, ben kahvaltıdayız.
Sonlara
doğru annem bana döndü. Şöyle dediğini hatırlıyorum.
Annem: Oğlum sen bizi Necla’yla
bizi biraz yalnız bırakır mısın?
Bizim
kadın kadına konuşacaklarımız var da,
Bitince
biz seni çağırırız.
Annemle
Necla’yı yalnız bırakarak, evden çıkmıştım.
Sonradan
konuşulanları öğreniyorum.
Yıllar
sonra annem aktaracaktı;
Annem Necla’ya dönerek şöyle
demiş:
“Bak
sana ne diyeceğim, kulaklarını iyi aç”
Beni
iyi dinle;
Kızım
sen hastasın, benim oğlum da hasta!
İkinizde
birer Öfke Kolik siniz!
Sen korkak öfkeli bir kız,
oğlum aptal öfkeli bir çocuk!
Şimdi
daha tam iyileşmeden hamileyim diyorsun.
Eğer
bunu oğlumla evlenmek için yapıyorsan.
Ayağını
denk al!
Bana
yalan söylüyorsan?
Seni
ellerimle boğarım ona göre.
Necla: Anne nasıl söz öyle,
hiç bu konuda yalan söyler miyim?
Annem: Tamam, madem doğru!
Hamilelik
raporu, DNA
testi istiyorum.
Beni
ikna et, raporları göreyim.
Necla: Tamam, anne, nasıl istersen!
Diyerek
evden ayrıldığını öğrendim.
Akşam
anneme Necla ile ne konuştuklarını sormuştum;
Annem: Fazla meraklı olma, yakında
öğrenirsin diye geçiştirdi.
O
gece, ser verip, sır vermemişdi.
Ertesi
gün Necla’ dan dan öğrenmek istedim.
Aynı
şeyi ona da sordum, Hem ağladı, hem de anlattı;
Kemal: Akıllı Öfke
Kazansın!
Kanun 2: Lütfen
Kalp Kırmayalım. Öncelikle Kendi Kalbimizi! Yalanlara Yer Yok!
Yaşananlara
uygun bir kanun diyebilirim!
Necla
yalanlarıyla herkesin kalbini kırıyor ve bunun sonuçlarına katlanmalı!
Necla: Aşkım hamile olduğum
doğru değildi.
Seni
kaybetmemek için yalan söyledim.
Annenle
bu konuyu konuştuk, seni çok seviyorum.
Yalvarırım
beni bırakma, kulun kölen olayım.
Beni
öldür ama beni terk etme!
Hüseyin: Seni ben affettim.
Ancak
yalanı Allah affetmez.
Yolun
açık olsun.
Bir
daha birbirimizin yoluna da çıkmayalım.
Diyerek
masadan kalktım.
Kalkış,
o kalkış!
Arkamdan
bağırıp, çağırdı.
Dönüp
bakmadım bile, bu ilişkiyi noktaladım!
Aradan
aylar geçti, bir gün Bakırköy’ de alışveriş ediyorum.
Arkadan
Necla’ya benzettiğim bir kadın gördüm.
Heyecanla,
fark ettirmeden önüne geçince hemen tanıdım.
Necla’ydı,
gerçekten karnı şişti, gizlice takibe başladım.
100m.
İleride benim yaşlarımda bir adamla buluştu.
Sarılıp
öpüşüp el ele uzaklaştılar.
Arkalarından
öylece bakakalmıştım.
Hüseyin’in
anlattıkları burada bitiyor.
…
Kemal:
İlk duyduğumda, ağzım
açık, Hüseyin’in hikâyesini dinlemiştim.
Hüseyin’in kadınları ona yalnızlık,
ayrılık, stres getirmiş!
Sizce
“ Necla gibi yalancılar ve Hüseyin gibi aptal öfkeliler ne yapsın?
Onlar
yalnızlığa mahkûm mudur?
Ne
diyorsunuz?
Caner: Tüm bu yalanların bir
perde arkası var!
Yalancılar
yalnızlığı kabullenmezler.
Yalnızlığı kabullenmeyen insan
sorunludur!
Yalanlarıyla
kendine sahte bir dünya kurar.
Aslında
çoğu beraberlik de, evlilik de eşler gene de yalnızdır.
Kemal: Kadın olsun, erkek
olsun, her insanın kaderi benzer!
Herkes
günün birinde yalnızlıkla barışır.
Yalnızlıkla
yüzleşmek zorunlu!
Çoğu
evlilik bir yanılsamadır.
Eşler
arasındaki kavgaların, taraflara üzüntü ve stres getirmesi
kaçınılmazdır.
Yalnızlıkla
yüzleşmeden korkarız.
Can: Yaş ilerledikçe kadın
olsun, erkek olsun daha çok korkmaya başlar!
Yüreklerimize
yalnız yaşlanma korkusu siner.
Yalnız
yaşlanacağım korkusuyla dolarız.
Çoğu
insanın hatalı evliliklerinin ana sebebi bu olabiliyor!
Caner: Oysa yalnızlıkla yüzleşmek
zorundayız!
Bunu
kabullenmeden yapılan
her evlilik biraz sakattır.
Çoğu
evlilikte yalnızlıklar katlanır.
Stresin
artar.
Sonuçta
çiftler kavgalara başlar.
Yaş
ilerlerken birde onlarca yaşlılık hastalığı araya girer!
Kemal: Genelde olaylar yalnızlığı
arttırıcı yönde gelişir;
Önce
çocuklar evden ayrılır.
Okumaya
gider ya da evlenirler.
Şüphesiz
bu süreç evde kalanların yalnızlığını su yüzüne çıkartır.
Sonunda
anne, babalar kendileriyle baş başa kalırlar.
Artık
ölümcül hastalıklara karşı savunmasız kalırlar!
Serdar: Kadınlar bu süreçte erkeklerden
daha az etkileniyor.
Çünkü
kadınlar kendilerine meşguliyet bulurlar.
Onlar
daha beceriklidir.
Bakılacak
torunlar, gidilecek günler vardır.
Evin
temizliği vesaire onları oyalıyor.
Böylece
yalnız olmak daha az fark ediliyor.
Can: Oysa erkeklerin
durumları daha farklıdır!
Çoğu
erkek, kahve arkadaşları dışında yapayalnız kalır.
Yalnız
olduklarını unutturacak fazlaca şeyleri yoktur.
Evli
erkekler kadınlardan daha az yaşıyor!
Bir
sebebi de bu olabilir...
Tüm bu süreç tersine çevrilebilir.
Benden önermesi…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder