26 Kasım 2017 Pazar

Kimseye Yalan Söylemedim. Bir Kere Bile. Hiç!











Amerika halkına bir şey söylemek istiyorum.
Beni dinlemenizi istiyorum.
Bunu tekrar söyleyeceğim.
Bu kadınla, LEVİNSKİ hanımla seksüel bir ilişkim olmadı.
Kimseye yalan söylemedim, bir kere bile, hiç.
 Bu suçlamalar asılsızdır.

Bill Clinton


Mahşerin Dört Öfkelisi; Kemal, Can, Serdar, Caner  
“Yalancıları Nasıl Tanırız” Sorununu tartışıyor.

Serdar (Cengiz): Her zamanki gibi, arkadaşlık sitelerinden birine takılıyorum.
"Yalansız" rumuzlu bir hanım mesaj telefon bırakmış, konuşuyoruz.
İyi geceler, ben Cengiz.
(Kendimi sitede Cengiz diye tanıtmıştım)
Cengiz: Nasılsınız?
Gül: Teşekkürler, Ben  de Gül.

Cengiz: Bir itirafım var.
Gül: Nedir?
Cengiz: Siteye arkadaşımın rumuzuyla girdim.
Foto bana ait değil, foto paylaşalım mı?

Gül: İlginç birisin, gerçi bende sitede 32 yazmıştım, aslında 40 yaşındayım.
Arkadaşlar 30 gösterdiğimi söyler, minyonum.
Cengiz: Yaşım 46, Bakırköy’de yaşıyorum.

(Serdar: Yalnız, gerçekte adımın Serdar ve evli olduğumu söylemiyorum.)

Akıllı Öfke' nin 10 Kanunu No.2:
Lütfen Kalp Kırmayalım. 
Öncelikle Kendi Kalbimizi! 
Yalanlara Yer Yok!

Gül: Ben de Ataköy’ deyim, yalnız yaşıyorum, sağlık sektöründenim.
Cengiz: Süper, hoş kadınsın, rica etsem boy foto göndersen!
Einstein ne demiş” hayal ediyorsan varsın”
Gül: 1 dk. Lütfen.

Gül' ün gönderdiği fotoyu beğendim.
Cengiz: Hoş, çok hoş! Bebeğim sin.
Yarın akşam yemek yiyoruz, itiraz istemem.
Bulmuşum senin gibi kadını başkalarına kaptırmam!

Gül: Ha, ha… Canım olur mu hiç.
Bende seni beğendim, karizman yeter.
Cengiz: Balım, yarın akşam 7 de buluşalım mı?
Gül: Bence de uygun, anlaştık.
Cengiz: Geç oldu, yarın iş var, Öptüm, görüşürüz…
Gül: İyi geceler Cengiz’im…

Ertesi akşam Gül’le buluşuyoruz. Sahilde yemekteyiz.
 Kahveler içildi, internetten fallara bakıldı.
Elektrik güzel, el ele, göz göze, diz dize yiz.
Şimdiden sarmaş dolaş olduk bile.

Cengiz: İstersen kalkabiliriz canım.
Geç oldu seni evine bırakayım?
Gül: Tamam tatlım deyip yolu tarif etti.
Eve varmamız fazla sürmüyor, park ediyorum.
Cengiz: Güzeldi.
Gül: Ben Teşekkür ederim. İçeri gel bir kahve içelim.

Cengiz: Balım, hiç teklif etmeyeceksin sandım.
Sonunda Gül’ ün dairesindeyim, son kat, deniz manzarası!
Yıldızlara yakınız, eylül esintisi, içmeden sarhoş gibiyim.

Ateşle barut ne zaman yan yana durmuş ki?
Gül birkaç dakika sonra geri döndü.
Kahveler, su ve çikolata elindeki tepside!

“Hıyanet olarak da en önde yalan gelir. ”
Hz. Ebubekir

Gül ve ben kahvelerimizi balkonda içiyoruz.
Ateşle barut yan yana durmuyor.
Balkonda sevişiyoruz.

Her güzel an gibi bu zevkli dakikalar, saatler de tükendi.
Gül’ün kalma davetini geri çevirdim.
Evimde kendi yatağım dışında bir yerde yatamıyorum.
Gece yarısına doğru giyindim!
Öpüşüp ayrıldık.


Yeni bir hafta sonuydu. Kemal’ le göl kafedeyiz.
Bir tavla partisinde 4-0 öndeyim.
Keyfim tavan, aniden telefonum çaldı!
Arayan Gül!

Nefret, öfke, kızgınlık karışımı bir ses!
Kusuyor gibi konuşuyor!
Gül: Sen ne ahlaksız adammışsın.
Kaydımı silmek için P.B arkadaşlık sitesine girmiştim.
Birde ne göreyim, oradasın!
Allah seni cezanı verir inşallah.

Sana hakkımı helal etmiyorum.
Benim gibi kandırdığın kim bilir kaçıncı kızdır!
Bir daha beni arama sakın.
Yoksa sana yapacağımı bilirim.
Rezil, alçak, köpek, it, uğursuz, geber!
Gül bunları kusup telefonu yüzüme kapattı.

Akıllı Öfke' nin 10 Kanunu No.5
Öfkeye Karşı Sünger Olmayalım.
Teflon Olalım. 
Günde 10.000 karar hedefimiz Olsun.

Tam bir şok durumuydu!
Tek kelime edemedim.
Nasıl edeyim ki, hem eşeklik etmişim.
Söylenenler doğruydu. Eksiği var, fazlası yoktu…
Kendi kendime söyleniyorum” Allah cezamı verecek”
Çok da güzel kızdı.

Neden şu lanet siteye hemen ertesi gün girersin?
Şapşal adam, hadi girdin diyelim.
Kız girdiğini görmesin dedin.
Neden profilini engellemezsin?
Bazen insanın nutku tutuluyor.
Böyle durumlarda her zaman yaptığım bir hataydı!

Akıllı Öfke' nin 10 Kanunu No.3:
Şimdiyi yaşayınız! 
Keşke, Asla, Her Zaman, Mutlaka Demeye son veriniz!

Bütün bunlar birkaç dakika içinde olmuştu.
Tavlaya geri döndüm.
Kemal yüzümün kıpkırmızı olduğunu gördü.
Ne olduğunu sordu?
Anlatmak zorunda kaldım.

Böylece bir fırçada da Kemal' den yedim.
Tavlaya devam ettik.
Üstüne üstlük birde tavlada 5-4 yenilmedim mi?

Sonunda sinirlerim boşaldı!
Başladım küfretmeye!
Gecenin kalanında bolca küfredip durdum.
Hani  kumarda kaybeden aşkta kazanıyordu?”

İnsan başkalarından ziyade kendisini aldatmaya uğraşan bir mahlûktur!
Önce  kendi nefsine karşı yalan söylemekle vaktini geçirir.
R. Halit Karay

Söylene, söylene sonunda sakinleştim. 
Serdar: Evet arkadaşlar, sizce ben neden bu kadar yalan söylüyorum?
Kadınları neden aldatıyorum.

Can: Kendini Cengiz olarak tanıttın diyelim.
Yetmedi evli ve çocuklu olduğunu gizlersin.
Kadınlarla güzel vakit geçirmek için bu kadar yalan da fazla!
Tabi ki  sonuçları olacaktır.

Caner: Bende senin gibiyim. Yalanlarım sonunda bilinçaltında öfke birikiyor.
Öfke kolik davranışlarım çoğalıyor.
Üstelik hiç de vicdan azabı çekmiyorum.
Zaman zaman her  türlü anti sosyal kişilik bozukluğunu gösterenler de!

Serdar: Beyler ya ne yapaydım?
Evli ve çocuklu adama hangi kadın gelir?
Peki, Gül çok mu masum?

Caner: Tek yalancı bizim Serdar değil!
Gül de 40 olmasına rağmen, 32 yaşında olduğunu söylüyor.
Onda da yalan/öfke/palavra sarmalında öfkelenip duruyor.

Serdar: Yalan/öfke/palavra sarmalı saldırgan öfke üretiyor?
Caner: Gül gibi bir kadın çıkıp yalancı olduğunu söylüyor. Hem kendi öfkeleniyor. Hem Serdar’ı öfkelendiriyor.

Kemal: Yalan söylediğimde beynimde bazı değişiklikler oluyormuş.
Yalan söylediğimde, göz çukurlarım değişiyormuş!
Prefrontal korteksde farklılaşma oluyormuş.
Ona giden kan daha hızlı akıyormuş.

Serdar: Beyler adam mı öldürdüm?
Clinton bile Monika ile ilişkisi olmadığını söyledi.
Sonra baktı durum kötüye gidiyor.
Çıkıp yalan söylediğini itiraf etti.
Halk da Clinton’ u affetti.

İnsanlar kendilerine yalan söylenmesini bile eğer itiraf edilirse affetme eğilimindedir.
Görüyorsunuz, millet ne yalanlar söylüyor da aldıran yok.
Bu kadar üstüme gelmeyin.
Yeter  artık!

Can: Serdar ve Gül karşılıklı yalan düellosu yapıyor.
Söyleye söyleye sonunda kendi yalanlarına da inanıyorlar.
Doğru yerine kendilerine başka bir cevap yaratılıyor.
Aslında bir soru sorulduğunda cevabını biliriz!
Doğruyu söyleyeceksem, bu otomatikman gelmeli!

Caner: Yalan söylerken zor bir işi başarmak zorundayım.
Genelde doğru cevapları gizlemem daha zor.
Başka bir yanıt vermeye çalıştığımda, beynimde bazı işlevler gerekiyormuş.

Serdar: Ne işlevi?

Caner: Yalan söyleyen ve söylemeyen kişilerin beyinleri incelenmiş.
Yalancıların PREFRONTAL korteksleri hızla değiştiği ölçülmüş.
Yalancıların gri maddelere göre beyindeki ak maddelerin % 25 kadar artığı görülmüş.

Can: İlginç!
Kemal: Ömründe hiç yalan söylememiş adama yalan söyletmek zor olduğunu öğrendim!

Serdar: Ben dahil erkekler, güçlü görünmek için yalan söylüyor.
 Küresel şirketler bizlere daha çok tüketim ürünü satmaya çalışır.
 Bunun için yalanlarına bizi inandırmak zorundalar.

Kemal:  Neden bu kadar yalan söylediğimi düşündüm!
Kendimi beğenmediğim kanısına vardım.
Bu da bende yalan/palavra/öfke sarmalı yaratıyor.

Can: Hayatımda beni anlayacak biriyle tanışmak için yalan ve palavra söylemekten çekinmiyorum.
Sevdiklerimle yaşamak, onlarla yaşlanmayı diliyorum.
Herkes benim gibi, mutlu olmak ve mutlu etmeyi arzuluyor.
Bundan ötürü elimizde tek silahımız var;
Yalan, palavra, daha çok yalan, daha çok palavra!
Bunun doğal sonucu da saldırgan/korka/aptal öfke denizinde kaybolmaya dönüşüyor.

 Akıllı Öfke' nin 10 Kanunu No.4:
Güç/Tüketim Sarhoşluğundan ayılalım. 
6 S Uygulayalım.      

Serdar: Yalansız hayat bana imkânsız geliyor.
 Bizlere “Tüket-At” ürünleri/hizmetleri pazarlayan küresel şirketler böyle istiyor.
Küresel şirketler bizi gerçekten anlayan birinin olmasını teknik olarak istemezler.
Tersine doyumsuzluk  pompalanır.
Küresel aktörlerin kazançları buna bağlıdır.

Akıllı Öfke' nin 10 Kanunu No.8
KAİZEN Uygulayalım!
Korkularımızı Unutalım.
Yaşam Değerlerimiz için yaşayalım!

Can: Sevgilimle istediğim kadar iyi anlaşayım!
Aynı zevklere, sahip olayım, fark etmez!
Hep içimde bir korku vardır.
Sevgilimin veya eşimin doğum/evlilik yıl dönümü yaklaştıkça içime bir korku düşer!

Caner: Neden ki?

Can: Kadınların özel günlerde orijinal/pahalı hediyeler bekledikleri korkusu içimi kemirir durur!
Bu yeni çıkan I-Phone olabilir!
Tek taş pırlanta da olabilir.

Kemal: Katılıyorum.
Alınan ile umulan hediye arasındaki makas açılmayı görsün!
Kıyamet kopar.
Böyle durumlarda benimde canımın yandığı oldu.
Çok ayrılık yaşadım.
Aşkımın, evliliğimin temellerinin sarsıldığını yaşadım.

Serdar: Bunun tek istisnası var!
Tanıştığım ilk gün ortak yaşam değerlerimizi konuştuğumda sorun çıkmıyor.
Örneğin Gül ile tanışmamızda benim çapkın olduğumu, onunda kıskanç olduğunu konuşmadık.
Gerçi nasıl bu konu konuşulup, anlaşılır?
O ise, ayrı sorun!

Can: Aklıma bir örnek geldi.
Türkiye de iyi tanına, şöhretli ve para sorunu olmayan bir kişi düşünün.
En mahrem sorunlarda on yıllardır toplumu bilgilendiriyor.
Aslında onu hepiniz tanıyorsunuz.
Sadece isminin baş harflerinin H.D olduğunu yazayım.
Hatırlayacaksınız.
Bir T.V programında anlattıklarını hatırladım.

H.D, kendisinden 20 yaş küçük eşine, evlilik yıl dönümünde ilginç bir hediye verdiğinden bahseder;
Hediye sararmış bir yapraktan ibarettir.
H.D, sonbaharda dökülen sarı yapraklardan birini alarak, kitabın arasında kurutur.
Güzel bir çerçeve yapar, üstüne "Canım Sevgilim, Ömür boyu Beraberliğe" yazarak eşine verir.
Yıllar sonra bir T.V programında sevgili eşi şöyle itiraf edecektir;
Bu, hayatımda aldığı en güzel hediye oldu.

Caner: Bende öyle düşünüyorum.
Çünkü onlar iki sevgili hiçbir zaman "tüketim sarhoşluğu" olmazlar.
Bunun yerine yaşamlarını" sevgi emektir"  temelleri üzerine kurmuşlardır.
Ortak yaşam değerlerini konuşmak, ortaklaşa değerlerde buluşmak derken bunu kastediyorum.

Yalan, Kadınların  korunma aracıdır;
Erkekler  yanlarında silah taşır! Kadınlar  da yalanla dolaşır.
G. Gardony

 Akıllı Öfke' nin 10 Kanunu No.9
Birbirimizi Akıllıca Dinleyelim. 
Empati kuralım! 
Amaç kavga değildir. 
Öfkenin kök nedenini yakalayalım!


Kemal: Öfke bende aşırı derecede yıkım ve mutsuzluk yaratıyor?
Can: Öfkem arttıkça IQ seviyemin düştüğünü hissederim.
Aklım devre dışı kalır. Akıllıca dinlemeyi başaramam.

Serdar: Öfke beni kontrol altına almayı versin!
Sonra öfkemi durdurmak zorlaşıyor.
Karşımdakiyle empati kurmayı başaramam.
Neden öfkelendiğimi bile hatırlamam.

Kemal: Bende öyle! Çünkü öfkelendiğimde mantıklı düşünemem.
Öfkemi kontrol altına aldığımda, aklım daha iyi çalışır.
Öfkemle birlikte aklım da durur.
Kendime söylediğim her şey akılsızca olmaya başlar.
Sinirlenince duymazdan gelmeye başlarım.
Sinirlenen bir arkadaşımızı sakinleştirmekte zorlanırım.

Caner: Aslında ne kadarda zor bir şey olduğunu düşünüyorum:
Kendime “Öfkelenmene değmez” demek işe yaramıyor.
Karşı taraf bana bir an patlayıverdiğini düşünün!
“Boş ver sen, sakin ol” demek yaramıyor.

Serdar: Öfkelendiğimde mantığım duruyor.
Nasihatlere aldırmıyorum. Sonradan hayıflanacağımız şeyler yaptığım oluyor.
Öfkeliyken kendime ve sevdiklerime ne olacağını umursamıyorum.
Herkesi, her şeyi tehlikeye attığım çok olmuştur.

Kemal: Bu ihtimal benim içinde oldukça yüksektir.
Özetle öfkelendiğimde kendimi ve sevdiklerimi tehlikeye atıyorum.

İnanılmayacak şeylere inanıyorum demek yalan söylemektir.
VOLTAIRE

Can: Bazen kararsız kalıyorum.
Öfkeyi yaşamak mı?
İfade etmekten kaçınmak mı?
Hangisi doğru bilemiyorum.
Bence en kötüsü içe atmak, öfkemi bastırmak işe yaramıyor.

Caner: Öfkemi çok yönlü ve gerçekçi algılamaya çalışıyorum.
Böylece en doğru tepkiyi verdiğimi düşünürüm.
Öfke kontrolü becerilerimi geliştirmeye çalışıyorum.
Öfke kontrolünü beceri haline getirmek zaman istiyor!
Üzerinde çalışılmam gerekiyor.

Can: Duygu ve düşüncelerimizi tanımak neden önemli?
Serdar: Öfkeyi tetikleyen fizyolojik hislerimiz vardır.
Duygu ve düşüncelerinizi tanımayı öğrenmeliyiz.

Serdar: Öfkemi bilişsel olarak kontrol altına almaya çabalarım.
Yani “neye, neden kızıyorum” sorusuna odaklanırım.
Bu soruları sık, sık kendime sorarım?
Cevabını mantıklı olarak analiz etmeye çalışırım!

Kemal: Negatif düşünce kalıntılarımdan kurtulmam en zoru?
Caner: Olumsuz durumu pekiştirmemeye çalışırım!
Negatif düşünce örüntülerini gömersem akıllı öfkeye geçebilirim.
Öfkenin altında yatan nedeni düşünürüm.
Çözümlerde de beraberinde gelmeye başlar.
Böylece "öfkeli biriyle öfkelenme" meyi başarırım.
Öfkemin kontrolüne girerek, vakit kaybetmeyiz.

Serdar: Öfkeli biri karşımdaki veya ben olayım, fark etmez!
Çözüme odaklanmaya çalışırım?

Can: Tüm iletişim becerilerimi kullanırım. Empati kurmaya çalışırım.

Kemal: Öfkemi biriktirmeden uygun biçimde ifade etmeyi denerim.
Bu olumlu sonuçlar doğurur.
Bu amaçla empati kurmayı denerim.
Yaşananların karşımdakinin bakış açısından nasıl göründüğünü anlamaya çalışırım?
Anlamak zorundayım!

Serdar: Problem çözme stratejilerini uygularım?

Caner: Akıllı öfkenin 0n kanununu uygulama pratiği önemlidir.
Uyguladıkça, doğal davranışım haline gelmeye başlar.



Akıllı Öfke' nin 10 Kanunu No.7
Sağlıklı yaşayalım: Probiyotik Beslenelim. Bol Kahkaha atalım. 10.000 adım yürüyelim. 
Alaturka tuvalet kullanalım. Dijital  detoks uygulayalım. Şükredelim ve Dua edelim!

Serdar: Sağlıklı bir hayat sürmeden öfkemi kontrol edemeyeceğimin farkındayım.

Kemal: Akıllıca dinlemenin sihri de vücut dilini iyi kullanmaktan geçiyor!
"Sağlam kafa, sağlam vücutta bulunur" prensibini hayata geçirmeye çalışıyorum.

Can: Çatışma ve öfkelenme sürecini engellenin yolları olmalı?
Belli stratejilerim var.
Davranışlarımı, tavırlarımı ve duygularımızı kontrol etmeye çalışıyorum.
Onları gözden geçirirken sakinleşiyorum.

Kemal: Yalan söyleyen kişiyi dikkatle analiz etmeyi öğrendim;
Çoğunluk onlar kendilerini ele veriyor.
Örneğin, yalancılar gözlerini kaçırıyor.
Konuşurken konuşma süresinin en az yarısında bu böyledir.
Gözlerini kaçırmaları, yalan söylemelerinin bir kanıtıdır.

Caner: Yalancıların ses tonu da değişiyor!
Can:  Onların ses tonunda değişim oluyor.
Yalan söyleyenlerin sesi devamlı alçalıp yükselir.
Konuşma hızları da değişir.

CanerYalancının vücut dili değişir!
Serdar: Öfkelendiğimde, yalan söylerken vücut dilimin farklılaştığını hissederim.
Yalan söylerken yüzümü ya da ağzımızı kapattığımı fark ederim.
Ayrıca bir türlü rahat oturamam.
Ellerim ya da bacaklarım sürekli hareket halindedir.
Bu da diğer bir kandırmaaldatma göstergesi sanırım.

Kemal: Ben öfkeli biriyle konuşurken, bir adım geri gider ve derin bir nefes alırım.
Karşımdaki kişi ile akıllıca iletişime geçmeyi denerim.
Yavaş yavaş derin nefesler alırım.

Can: Ben de ses seviyemi kontrol ederim.
Ses tonumun yumuşatır ve alçaltırım.

Serdar: Konuşma hızımı kontrol ederim.
Yavaş konuşurum.
Dediklerimin anlaşıldığından emin olurum.

Caner: Göz kontağı kurarım.
Kemal: Vücut dilimi kontrol ederim.
Tehdit edici konuşmam.
İletişime açık olduğumu gösteririm.
Rahat bir duruş sergilerim.

Can: Karşınızdakini dinlediğimi belli ederim.
Serdar: Katılıyorum. Cevap vermeden önce empati kurarım.
Karşımdakinin ne söylemek istediğini düşünürüm.
Böylece o kişinin de ihtiyaçları olduğunu fark ederim.
 “Ne söylemek istediğini anlıyorum”.
Ne hissettiğinle ilgili içtenliğin için sağ ol
Benzeri cümleler kurarım.

Can: “Belki, Eğer, Bana Göre benzeri kelimeler kullanırım.
Nitekim kesinlik içermeyen bu kelimeler etkisini gösterir.
Karşımdakinin savunmaya geçmesini engellerim.
Öfkenin karşılıklı tırmanma süreci sona erer.
Karşılıklı İletişim sureci başlar.

Kemal: Ne hissettiğimi bulurum.
Neye ihtiyacım olduğunu karşımdakiyle paylaşırım.

Serdar: Yanlış anlamaları önlemeye çalışırım?

Caner: Bazı empati kalıplarım vardır, onları tekrar eder ve açıklarım.
Örneğin; “Bana göre senin söylemeye çalıştığın şey…”, “
Bana durumu bir kez daha izah etmen mümkün mü?”
Benzeri kalıplarım çoğu kez işime yarar.

Can: Ben, öfkeli bir kişiyi, gurubu, toplumu aptal, enayi, budala, yerine koyacak cümlelerden kaçınırım.
Eğer bunu yaparsam, Clinton' un yaptığı gibi çark etmek zorunda kalmam.
Söylediğim yalan varsa, itiraf ederim, bu genelde işe yarar.
İnsanlar itiraf edilmesi ve/veya kendilerinden özür dilenmesini severler.
İtiraf durumunda öfkelerini sonlandırma eğilimindedir.

Devam edecek!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder