Beni
dinlemenizi istiyorum.
Bunu
tekrar söyleyeceğim.
Bu
kadınla, LEVİNSKİ hanımla seksüel bir ilişkim olmadı.
Kimseye
yalan söylemedim, bir kere bile, hiç.
Bu
suçlamalar asılsızdır.
Bill
Clinton
Mahşerin Dört Öfkelisi;
Kemal, Can, Serdar, Caner
“Yalancıları
Nasıl Tanırız” Sorununu tartışıyor.
Serdar
(Cengiz): Her
zamanki gibi, arkadaşlık sitelerinden birine takılıyorum.
"Yalansız" rumuzlu bir hanım mesaj
telefon bırakmış, konuşuyoruz.
İyi
geceler, ben Cengiz.
(Kendimi
sitede Cengiz diye tanıtmıştım)
Cengiz: Nasılsınız?
Gül: Teşekkürler, Ben
de Gül.
Cengiz: Bir itirafım var.
Gül: Nedir?
Cengiz: Siteye arkadaşımın
rumuzuyla girdim.
Foto
bana ait değil, foto paylaşalım mı?
Gül: İlginç birisin, gerçi
bende sitede 32 yazmıştım, aslında 40 yaşındayım.
Arkadaşlar
30 gösterdiğimi söyler, minyonum.
Cengiz: Yaşım 46, Bakırköy’de
yaşıyorum.
(Serdar: Yalnız, gerçekte adımın
Serdar ve evli olduğumu söylemiyorum.)
Akıllı Öfke' nin
10 Kanunu No.2:
Lütfen Kalp
Kırmayalım.
Öncelikle
Kendi Kalbimizi!
Yalanlara
Yer Yok!
Gül: Ben de Ataköy’
deyim, yalnız yaşıyorum, sağlık sektöründenim.
Cengiz: Süper, hoş kadınsın,
rica etsem boy foto göndersen!
Einstein ne demiş” hayal
ediyorsan varsın”
Gül: 1 dk. Lütfen.
Gül' ün gönderdiği fotoyu
beğendim.
Cengiz: Hoş, çok hoş! Bebeğim
sin.
Yarın
akşam yemek yiyoruz, itiraz istemem.
Bulmuşum
senin gibi kadını başkalarına kaptırmam!
Gül: Ha, ha… Canım olur mu
hiç.
Bende
seni beğendim, karizman yeter.
Cengiz: Balım, yarın akşam 7 de
buluşalım mı?
Gül: Bence de uygun,
anlaştık.
Cengiz: Geç oldu, yarın iş var,
Öptüm, görüşürüz…
Gül: İyi geceler Cengiz’im…
Ertesi
akşam Gül’le buluşuyoruz. Sahilde yemekteyiz.
Kahveler içildi, internetten fallara bakıldı.
Elektrik
güzel, el ele, göz göze, diz dize yiz.
Şimdiden
sarmaş dolaş olduk bile.
Cengiz: İstersen kalkabiliriz
canım.
Geç
oldu seni evine bırakayım?
Gül: Tamam tatlım deyip yolu
tarif etti.
Eve
varmamız fazla sürmüyor, park ediyorum.
Cengiz: Güzeldi.
Gül: Ben Teşekkür ederim.
İçeri gel bir kahve içelim.
Cengiz:
Balım, hiç teklif
etmeyeceksin sandım.
Sonunda Gül’
ün dairesindeyim, son kat, deniz manzarası!
Yıldızlara
yakınız, eylül esintisi, içmeden sarhoş gibiyim.
Ateşle
barut ne zaman yan yana durmuş ki?
Gül birkaç dakika sonra
geri döndü.
Kahveler,
su ve çikolata elindeki tepside!
“Hıyanet
olarak da en önde yalan gelir. ”
Hz.
Ebubekir
Gül
ve ben kahvelerimizi
balkonda içiyoruz.
Ateşle
barut yan yana durmuyor.
Balkonda
sevişiyoruz.
Her
güzel an gibi bu zevkli dakikalar, saatler de tükendi.
Gül’ün
kalma davetini geri çevirdim.
Evimde
kendi yatağım dışında bir yerde yatamıyorum.
Gece
yarısına doğru giyindim!
Öpüşüp
ayrıldık.
Yeni
bir hafta sonuydu. Kemal’ le göl kafedeyiz.
Bir
tavla partisinde 4-0 öndeyim.
Keyfim
tavan, aniden telefonum çaldı!
Arayan
Gül!
Nefret,
öfke, kızgınlık karışımı bir ses!
Kusuyor
gibi konuşuyor!
Gül: Sen ne ahlaksız
adammışsın.
Kaydımı
silmek için P.B arkadaşlık sitesine girmiştim.
Birde
ne göreyim, oradasın!
Allah
seni cezanı verir inşallah.
Sana
hakkımı helal etmiyorum.
Benim
gibi kandırdığın kim bilir kaçıncı kızdır!
Bir
daha beni arama sakın.
Yoksa
sana yapacağımı bilirim.
Rezil,
alçak, köpek, it, uğursuz, geber!
Gül bunları kusup telefonu yüzüme
kapattı.
Akıllı Öfke' nin
10 Kanunu No.5
Öfkeye Karşı
Sünger Olmayalım.
Teflon
Olalım.
Günde 10.000 karar
hedefimiz Olsun.
Tam
bir şok durumuydu!
Tek
kelime edemedim.
Nasıl
edeyim ki, hem eşeklik etmişim.
Söylenenler
doğruydu. Eksiği var, fazlası yoktu…
Kendi
kendime söyleniyorum” Allah cezamı verecek”
Çok
da güzel kızdı.
Neden
şu lanet siteye hemen ertesi gün girersin?
Şapşal
adam, hadi girdin diyelim.
Kız
girdiğini görmesin dedin.
Neden
profilini engellemezsin?
Bazen
insanın nutku tutuluyor.
Böyle
durumlarda her zaman yaptığım bir hataydı!
Akıllı Öfke' nin
10 Kanunu No.3:
Şimdiyi yaşayınız!
Keşke, Asla, Her
Zaman, Mutlaka Demeye son veriniz!
Bütün
bunlar birkaç dakika içinde olmuştu.
Tavlaya
geri döndüm.
Kemal yüzümün kıpkırmızı olduğunu
gördü.
Ne
olduğunu sordu?
Anlatmak
zorunda kaldım.
Böylece
bir fırçada da Kemal' den yedim.
Tavlaya
devam ettik.
Üstüne
üstlük birde tavlada 5-4 yenilmedim mi?
Sonunda
sinirlerim boşaldı!
Başladım
küfretmeye!
Gecenin
kalanında bolca küfredip durdum.
Hani
kumarda kaybeden aşkta kazanıyordu?”
İnsan
başkalarından ziyade kendisini aldatmaya uğraşan bir mahlûktur!
Önce
kendi nefsine karşı yalan söylemekle vaktini geçirir.
R.
Halit Karay
Söylene,
söylene sonunda sakinleştim.
Serdar: Evet arkadaşlar, sizce ben
neden bu kadar yalan söylüyorum?
Kadınları
neden aldatıyorum.
Can: Kendini Cengiz olarak tanıttın
diyelim.
Yetmedi evli ve çocuklu olduğunu gizlersin.
Kadınlarla güzel vakit geçirmek için bu kadar yalan da fazla!
Tabi ki sonuçları olacaktır.
Caner: Bende senin
gibiyim. Yalanlarım sonunda bilinçaltında öfke birikiyor.
Öfke kolik davranışlarım çoğalıyor.
Üstelik hiç de vicdan azabı çekmiyorum.
Zaman zaman her türlü anti sosyal kişilik
bozukluğunu gösterenler de!
Serdar: Beyler ya ne yapaydım?
Evli ve çocuklu adama hangi kadın gelir?
Peki, Gül çok mu masum?
Caner: Tek yalancı bizim
Serdar değil!
Gül de 40 olmasına rağmen, 32 yaşında
olduğunu söylüyor.
Onda da yalan/öfke/palavra sarmalında öfkelenip duruyor.
Serdar: Yalan/öfke/palavra sarmalı saldırgan öfke üretiyor?
Caner: Gül gibi bir kadın çıkıp
yalancı olduğunu söylüyor. Hem kendi öfkeleniyor. Hem Serdar’ı öfkelendiriyor.
Kemal: Yalan söylediğimde beynimde bazı
değişiklikler oluyormuş.
Yalan söylediğimde, göz çukurlarım değişiyormuş!
Prefrontal korteksde farklılaşma oluyormuş.
Ona giden kan daha hızlı akıyormuş.
Serdar: Beyler adam mı öldürdüm?
Clinton bile Monika ile ilişkisi olmadığını söyledi.
Sonra baktı durum kötüye gidiyor.
Çıkıp yalan söylediğini itiraf etti.
Halk da Clinton’ u affetti.
İnsanlar kendilerine yalan söylenmesini bile eğer itiraf
edilirse affetme eğilimindedir.
Görüyorsunuz, millet ne yalanlar söylüyor da aldıran yok.
Bu kadar üstüme gelmeyin.
Yeter artık!
Can: Serdar ve Gül karşılıklı
yalan düellosu yapıyor.
Söyleye söyleye sonunda kendi yalanlarına da inanıyorlar.
Doğru yerine kendilerine başka bir cevap yaratılıyor.
Aslında bir soru sorulduğunda cevabını biliriz!
Doğruyu söyleyeceksem, bu otomatikman gelmeli!
Caner: Yalan söylerken zor bir işi başarmak
zorundayım.
Genelde doğru cevapları gizlemem daha zor.
Başka bir yanıt vermeye çalıştığımda, beynimde bazı işlevler
gerekiyormuş.
Serdar: Ne işlevi?
Caner: Yalan söyleyen ve söylemeyen kişilerin
beyinleri incelenmiş.
Yalancıların PREFRONTAL korteksleri hızla değiştiği ölçülmüş.
Yalancıların gri maddelere göre beyindeki ak maddelerin %
25 kadar artığı görülmüş.
Can: İlginç!
Kemal: Ömründe hiç yalan söylememiş adama yalan
söyletmek zor olduğunu öğrendim!
Serdar: Ben dahil erkekler, güçlü
görünmek için yalan söylüyor.
Küresel şirketler bizlere daha çok tüketim ürünü
satmaya çalışır.
Bunun için yalanlarına bizi inandırmak
zorundalar.
Kemal: Neden bu kadar yalan söylediğimi düşündüm!
Kendimi beğenmediğim kanısına vardım.
Bu da bende yalan/palavra/öfke sarmalı yaratıyor.
Can: Hayatımda beni anlayacak biriyle tanışmak için yalan ve
palavra söylemekten çekinmiyorum.
Sevdiklerimle yaşamak, onlarla yaşlanmayı diliyorum.
Herkes benim gibi, mutlu olmak ve mutlu etmeyi arzuluyor.
Bundan ötürü elimizde tek silahımız var;
Yalan, palavra, daha çok yalan, daha çok palavra!
Bunun doğal sonucu da saldırgan/korka/aptal öfke denizinde
kaybolmaya dönüşüyor.
Akıllı Öfke' nin 10 Kanunu
No.4:
Güç/Tüketim Sarhoşluğundan
ayılalım.
6 S
Uygulayalım.
Serdar: Yalansız hayat bana imkânsız geliyor.
Bizlere “Tüket-At” ürünleri/hizmetleri pazarlayan küresel
şirketler böyle istiyor.
Küresel şirketler bizi gerçekten anlayan birinin olmasını
teknik olarak istemezler.
Tersine doyumsuzluk pompalanır.
Küresel aktörlerin kazançları buna
bağlıdır.
Akıllı
Öfke' nin 10 Kanunu No.8
KAİZEN
Uygulayalım!
Korkularımızı
Unutalım.
Yaşam
Değerlerimiz için yaşayalım!
Can: Sevgilimle istediğim kadar iyi anlaşayım!
Aynı zevklere, sahip olayım, fark etmez!
Hep içimde bir korku vardır.
Sevgilimin veya eşimin doğum/evlilik yıl dönümü yaklaştıkça içime
bir korku düşer!
Caner:
Neden ki?
Can: Kadınların özel günlerde orijinal/pahalı hediyeler
bekledikleri korkusu içimi kemirir durur!
Bu yeni çıkan I-Phone olabilir!
Tek taş pırlanta da olabilir.
Kemal:
Katılıyorum.
Alınan ile umulan hediye arasındaki makas açılmayı görsün!
Kıyamet kopar.
Böyle durumlarda benimde canımın yandığı oldu.
Çok ayrılık yaşadım.
Aşkımın, evliliğimin temellerinin sarsıldığını yaşadım.
Serdar: Bunun tek istisnası var!
Tanıştığım ilk gün ortak yaşam değerlerimizi konuştuğumda
sorun çıkmıyor.
Örneğin Gül ile tanışmamızda benim çapkın olduğumu, onunda
kıskanç olduğunu konuşmadık.
Gerçi nasıl bu konu konuşulup, anlaşılır?
O ise, ayrı sorun!
Can: Aklıma bir
örnek geldi.
Türkiye de iyi tanına, şöhretli ve para sorunu olmayan bir
kişi düşünün.
En mahrem sorunlarda on yıllardır toplumu bilgilendiriyor.
Aslında onu hepiniz tanıyorsunuz.
Sadece isminin baş harflerinin H.D olduğunu yazayım.
Hatırlayacaksınız.
Bir T.V programında anlattıklarını hatırladım.
H.D, kendisinden 20 yaş küçük eşine, evlilik yıl dönümünde ilginç
bir hediye verdiğinden bahseder;
Hediye sararmış bir yapraktan ibarettir.
H.D, sonbaharda dökülen sarı yapraklardan birini alarak,
kitabın arasında kurutur.
Güzel bir çerçeve yapar, üstüne "Canım Sevgilim, Ömür boyu Beraberliğe" yazarak eşine verir.
Yıllar sonra bir T.V programında sevgili eşi şöyle
itiraf edecektir;
Bu, hayatımda aldığı en güzel hediye oldu.
Caner: Bende öyle
düşünüyorum.
Çünkü onlar iki sevgili hiçbir zaman "tüketim sarhoşluğu" olmazlar.
Bunun yerine yaşamlarını" sevgi emektir" temelleri üzerine kurmuşlardır.
Ortak yaşam değerlerini konuşmak, ortaklaşa değerlerde
buluşmak derken bunu kastediyorum.
Yalan,
Kadınların korunma aracıdır;
Erkekler
yanlarında silah taşır! Kadınlar da yalanla dolaşır.
G.
Gardony
Akıllı
Öfke' nin 10 Kanunu No.9
Birbirimizi
Akıllıca Dinleyelim.
Empati
kuralım!
Amaç
kavga değildir.
Öfkenin
kök nedenini yakalayalım!
Kemal: Öfke
bende aşırı derecede yıkım ve mutsuzluk yaratıyor?
Can: Öfkem arttıkça IQ seviyemin
düştüğünü hissederim.
Aklım
devre dışı kalır. Akıllıca dinlemeyi başaramam.
Serdar: Öfke beni kontrol altına
almayı versin!
Sonra
öfkemi durdurmak zorlaşıyor.
Karşımdakiyle
empati kurmayı başaramam.
Neden
öfkelendiğimi bile hatırlamam.
Kemal: Bende öyle! Çünkü
öfkelendiğimde mantıklı düşünemem.
Öfkemi
kontrol altına aldığımda, aklım daha iyi çalışır.
Öfkemle
birlikte aklım da durur.
Kendime
söylediğim her şey akılsızca olmaya başlar.
Sinirlenince
duymazdan gelmeye başlarım.
Sinirlenen
bir arkadaşımızı sakinleştirmekte zorlanırım.
Caner: Aslında ne kadarda zor
bir şey olduğunu düşünüyorum:
Kendime
“Öfkelenmene değmez” demek işe yaramıyor.
Karşı
taraf bana bir an patlayıverdiğini düşünün!
“Boş
ver sen, sakin ol” demek yaramıyor.
Serdar: Öfkelendiğimde mantığım
duruyor.
Nasihatlere
aldırmıyorum. Sonradan hayıflanacağımız şeyler yaptığım oluyor.
Öfkeliyken
kendime ve sevdiklerime ne olacağını umursamıyorum.
Herkesi,
her şeyi tehlikeye attığım çok olmuştur.
Kemal: Bu ihtimal benim içinde
oldukça yüksektir.
Özetle
öfkelendiğimde kendimi ve sevdiklerimi tehlikeye atıyorum.
İnanılmayacak
şeylere inanıyorum demek yalan söylemektir.
VOLTAIRE
Can: Bazen kararsız
kalıyorum.
Öfkeyi yaşamak mı?
İfade etmekten kaçınmak mı?
Hangisi doğru bilemiyorum.
Bence en kötüsü içe atmak, öfkemi bastırmak işe
yaramıyor.
Caner: Öfkemi çok yönlü ve
gerçekçi algılamaya çalışıyorum.
Böylece
en doğru tepkiyi verdiğimi düşünürüm.
Öfke
kontrolü becerilerimi geliştirmeye çalışıyorum.
Öfke
kontrolünü beceri haline getirmek zaman istiyor!
Üzerinde
çalışılmam gerekiyor.
Can: Duygu
ve düşüncelerimizi tanımak neden önemli?
Serdar: Öfkeyi tetikleyen fizyolojik
hislerimiz vardır.
Duygu
ve düşüncelerinizi tanımayı öğrenmeliyiz.
Serdar: Öfkemi bilişsel olarak
kontrol altına almaya çabalarım.
Yani
“neye, neden kızıyorum” sorusuna odaklanırım.
Bu
soruları sık, sık kendime sorarım?
Cevabını
mantıklı olarak analiz etmeye çalışırım!
Kemal: Negatif düşünce kalıntılarımdan kurtulmam en zoru?
Caner: Olumsuz durumu pekiştirmemeye
çalışırım!
Negatif
düşünce örüntülerini gömersem akıllı öfkeye geçebilirim.
Öfkenin
altında yatan nedeni düşünürüm.
Çözümlerde
de beraberinde gelmeye başlar.
Böylece
"öfkeli biriyle öfkelenme"
meyi başarırım.
Öfkemin
kontrolüne girerek, vakit kaybetmeyiz.
Serdar: Öfkeli biri karşımdaki
veya ben olayım, fark etmez!
Çözüme odaklanmaya çalışırım?
Can: Tüm iletişim becerilerimi kullanırım. Empati
kurmaya çalışırım.
Kemal: Öfkemi biriktirmeden uygun
biçimde ifade etmeyi denerim.
Bu
olumlu sonuçlar doğurur.
Bu
amaçla empati kurmayı denerim.
Yaşananların
karşımdakinin bakış açısından nasıl göründüğünü anlamaya çalışırım?
Anlamak
zorundayım!
Serdar: Problem çözme stratejilerini uygularım?
Caner: Akıllı öfkenin 0n kanununu
uygulama pratiği önemlidir.
Uyguladıkça,
doğal davranışım haline gelmeye başlar.
Akıllı
Öfke' nin 10 Kanunu No.7
Sağlıklı
yaşayalım: Probiyotik Beslenelim. Bol Kahkaha atalım. 10.000
adım yürüyelim.
Alaturka
tuvalet kullanalım. Dijital detoks uygulayalım. Şükredelim ve
Dua edelim!
Serdar: Sağlıklı bir hayat sürmeden
öfkemi kontrol edemeyeceğimin farkındayım.
Kemal: Akıllıca dinlemenin sihri de
vücut dilini iyi kullanmaktan geçiyor!
"Sağlam
kafa, sağlam vücutta bulunur" prensibini hayata geçirmeye çalışıyorum.
Can: Çatışma ve öfkelenme
sürecini engellenin yolları olmalı?
Belli
stratejilerim var.
Davranışlarımı,
tavırlarımı ve duygularımızı kontrol etmeye çalışıyorum.
Onları
gözden geçirirken sakinleşiyorum.
Kemal: Yalan söyleyen kişiyi
dikkatle analiz etmeyi öğrendim;
Çoğunluk
onlar kendilerini ele veriyor.
Örneğin, yalancılar gözlerini kaçırıyor.
Konuşurken konuşma süresinin en az yarısında bu böyledir.
Gözlerini kaçırmaları, yalan söylemelerinin bir kanıtıdır.
Caner: Yalancıların ses tonu da değişiyor!
Can: Onların ses tonunda değişim
oluyor.
Yalan söyleyenlerin sesi devamlı alçalıp yükselir.
Konuşma hızları da değişir.
Caner: Yalancının vücut dili değişir!
Serdar: Öfkelendiğimde, yalan söylerken vücut
dilimin farklılaştığını hissederim.
Yalan söylerken yüzümü ya da ağzımızı kapattığımı fark
ederim.
Ayrıca bir türlü rahat oturamam.
Ellerim ya da bacaklarım sürekli hareket halindedir.
Bu da diğer bir kandırma, aldatma göstergesi
sanırım.
Kemal: Ben öfkeli biriyle
konuşurken, bir adım geri gider ve derin bir nefes alırım.
Karşımdaki
kişi ile akıllıca iletişime geçmeyi denerim.
Yavaş
yavaş derin nefesler alırım.
Can: Ben de ses
seviyemi kontrol ederim.
Ses
tonumun yumuşatır ve alçaltırım.
Serdar: Konuşma hızımı kontrol
ederim.
Yavaş
konuşurum.
Dediklerimin
anlaşıldığından emin olurum.
Caner: Göz kontağı kurarım.
Kemal: Vücut dilimi kontrol
ederim.
Tehdit
edici konuşmam.
İletişime
açık olduğumu gösteririm.
Rahat
bir duruş sergilerim.
Can: Karşınızdakini
dinlediğimi belli ederim.
Serdar: Katılıyorum. Cevap
vermeden önce empati kurarım.
Karşımdakinin
ne söylemek istediğini düşünürüm.
Böylece
o kişinin de ihtiyaçları olduğunu fark ederim.
“Ne söylemek istediğini anlıyorum”.
“Ne hissettiğinle ilgili içtenliğin için sağ
ol”
Benzeri
cümleler kurarım.
Can:
“Belki, Eğer, Bana Göre” benzeri kelimeler kullanırım.
Nitekim
kesinlik içermeyen bu kelimeler etkisini gösterir.
Karşımdakinin
savunmaya geçmesini engellerim.
Öfkenin
karşılıklı tırmanma süreci sona erer.
Karşılıklı
İletişim sureci başlar.
Kemal: Ne hissettiğimi
bulurum.
Neye
ihtiyacım olduğunu karşımdakiyle paylaşırım.
Serdar: Yanlış anlamaları önlemeye çalışırım?
Caner: Bazı empati kalıplarım
vardır, onları tekrar eder ve açıklarım.
Örneğin;
“Bana göre senin söylemeye çalıştığın
şey…”, “
Bana durumu bir kez daha izah
etmen mümkün mü?”
Benzeri
kalıplarım çoğu kez işime yarar.
Can: Ben, öfkeli bir kişiyi,
gurubu, toplumu aptal, enayi, budala, yerine koyacak cümlelerden kaçınırım.
Eğer
bunu yaparsam, Clinton' un yaptığı gibi çark etmek zorunda kalmam.
Söylediğim
yalan varsa, itiraf ederim, bu genelde işe yarar.
İnsanlar
itiraf edilmesi ve/veya kendilerinden özür dilenmesini severler.
İtiraf
durumunda öfkelerini sonlandırma eğilimindedir.
Devam edecek!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder