(1)
Mahşerin Dört Öfkelisi; Kemal, Can, Serdar, Caner " Tartışıyor!
Konu: 2 Kadın, 1 Erkek!
Kemal: 90’lı
yılların başları!
Bir arkadaşım var.
Adı, Cüneyt.
Erkek kahramanımız.
Yazlıktayız.
Birde İlknur.
Kadın kahraman.
Kız güzel, çok güzel!
Sürekli sarı bir
şort giyiyor.
Can: İLknur&
Cüneyt aşkına hazır olalım.
Serdar: Sizin
yazlık Kumburgaz’da sanırım.
Kemal: Aynen.
Akıllı Öfke' nin
10 Kanunu No.6
Güler
Yüz. Güzel Duruş. Güzel Söz.
Güzel Enerji
göndermek bedavadır!
İlknur güzelliğinin farkındadır.
Kemal: Biz
gençler arkadaş olmak için sırayla şansımızı denedik.
Sonuç fiyasko!
Kahve içmeyi başaran bile olmadı.
Sonunda sıra Cüneyt’e
geldi!
Cüneyt sessiz, sakin, kızların peşinde koşmayı beceremeyen
bir arkadaşımızdı.
Arkadaşlarla konuştuk.
Cüneyt’ e gaz verelim de biraz güleriz diye anlaştık.
İlknur’ un
kendisine meyli olduğunu işledik.
Akıllı Öfke' nin
10 Kanunu No.2:
Lütfen Kalp
Kırmayalım.
Öncelikle
Kendi Kalbimizi!
Yalanlara
Yer Yok!
Enteresan bir bilgi vereyim.
Cüneyt’in babası Nuriş abi ile İlknur’un babası Hüseyin abi arkadaşlar!
Çoğunluk birbirlerine laf atar dururlar.
Hüseyin abi: Yahu
Nuriş, şu bizim İlknur’u
isteyeceksen iste artık.
Yoksa davulcuya mı zurnacıya mı gider bilemem.
Nuriş abi: Sen ne
diyorsun Hüso?
Davulcu, zurnacı deyip geçme, devir onların devri.
Baksana davulcu asım Ekrem,
Turgut Özal’ın kızını almadı mı?
Biz esnaf adamız, senin kızın başlığına gücümüz yetmez.
Hüso abi(Kahkahalar):
Yahu Nuriş.
Sıkma canını, sana senet, sepet, vade yaparız, 10 yılda
ödersin.
Karşılıklı kahkahalar…
Tabi bu şakalaşmaları çok sonra öğrendik.
O sıralar ne İlknur’ un ne Cüneyt’ in şakalaşmalardan
haberleri yoktu.
Yalnız bizim Cüneyt’ e gaz vermemiz etkili oldu.
Bir gün Cüneyt cesaretini topladı.
İlknur’ un peşine takıldı.
Cüneyt:
Affedersiniz, belki de adımı biliyorsunuz.
Ben Cüneyt.
İlknur: Buyurun,
sizi dinliyorum.
Ne vardı?
Cüneyt: Çoktandır uzaktan selamlaşıyoruz.
Babalarımız da lokalden arkadaşlar.
Ne yazık, biz henüz tanışmadık bile!
Sizi çok beğeniyorum, belki fark etmişsinizdir.
Niyetim ciddi,
İzin verirseniz, bir kahve içebilir miyiz?
Konuşuruz!
Akıllı Öfke' nin
10 Kanunu No.3:
Şimdiyi yaşayınız!
Keşke, Asla, Her
Zaman, Mutlaka Demeye son veriniz!
İlknur yeşil
gözleriyle gözlerinin içine bakarak Cüneyt’i
cevaplar.
İlknur: Bak Cüneyt,
seninle açık konuşacağım,
Arkadaşlarına sormuşsundur?
Kimseyle çıkmadım ve çıkmayı da düşünmüyorum.
Sadece evleneceğim adamla çıkarım.
Flört düşünmüyorum.
Eğer niyetin evlenmek ise?
Sen bana telefonunu ver, pazartesi İstanbul’a dönüyoruz.
Uygun bir zamanda seni ararım, anlaştık mı?
Cüneyt: Teşekkür ederim.
Niyetim ciddi.
Benimde kafamda evlilik var.
Telefonum 0212 543 67 ..
Telefonunuzu bekleyeceğim.
Can: Görücü usulü
gibi bir şey!
Caner: Bu çağda
böyle evlilik kal dı mı?
Kemal: Cüneyt bu konuşmayı bize anlattı.
Vaz geç dediysek de, nafileydi.
Cüneyt, İlknur’ a
aşık olmuştu.
Ne yapıp edip onunla evlenecekti.
Olanları çok sonra Cüneyt’
ten detaylıca öğrenecektim.
Cüneyt: Sonraki
hafta İstanbul’a döndük.
O zamanlar biz Bakırköy de, İlknur’lar B. Evlerde yaşıyordu.
Bende numarası olmadığından arayamazdım.
Çaresiz İlknur’ un aramasını bekledim.
Bu arada İstanbul üniversitesi iktisat bölümünden mezun oldum.
İş kurmak istiyordum.
Babamın Nurettin(Nuriş)
tanınan bir esnaftır.
Bakırköy Marmara pasajında mağazamız vardı.
İç giyim işindeyiz.
Allaha şükür, durumumuz
iyiydi.
İlknur’un aramasını beklerken, kendime iş kurdum.
90’lı yıllarda ithalat permi ile yapılıyordu.
Caner: Türkiye
nerelerden nerelere gelmiş!
Can: Aynen,
çocukluğumdan hatırlıyorum.
Sana yağı bulamadığımız günler oldu.
Serdar: Bende
babam için Tekel de Samsun sigarası kuyruğuna girerdim.
Cüneyt: o
yıllarda permi yöntemi, ithalat yöntemlerinden biriydi.
Gurbetçi işçilere
permileriyle beyaz veya elektronik eşyalardan birer adet getirme hakkı
verilmişti.
Ben işçi permilerini
satın alıp, o permilerle ithalat yapardım.
Sonrasında üstüne %
5-10 kazançla doğu bank benzeri yerlere satmaya sıra gelirdi.
Akıllı
Öfke' nin 10 Kanunu No.8
KAİZEN
Uygulayalım!
Korkularımızı
Unutalım.
Yaşam
Değerlerimiz için yaşayalım!
Cüneyt: Aradan 4-
5 ay geçer.
Bir gün evde T.V seyrederken telefonum çaldı.
Arayan İlknur’dur.
İlknur: Cüneyt
sen de çok hayırsız çıktın.
Hani beni gelip ailemden isteyecektin.
Haftada bir eve görücü geliyor, onlara hayır demekten
yoruldum.
Annem artık benimle dalga geçiyor.
Cüneyt, bu
sözleri duyunca şoka girer ve kekeleyerek konuşur.
Cüneyt: İlknur, lütfen sakin ol sinirlenme,
haksızlık bu.
Telefonunu, adresini bile bilmiyorum.
Niyetimin ciddi olduğunu biliyorsun.
İlknur: Ben sana
telefon verdim sanıyorum.
Neyse şimdi vereyim, yazıyor musun? 0212 564 76 ..
Cüneyt: Tamam
yazdım. Buluşalım, konuşalım.
Bizimkileri niye gönder meyeyim?
Yeter ki sen üzülme!
İlknur: Tamam
öyleyse,
Yarın Bakırköy meydanda,
B…GER Kİ.G’ te olurum.
12 de!
Gelirsen konuşuruz.
Sende evdekilere durumu açarsın.
Sonsuza kadar seni
bekleyemem ona göre!
Cüneyt: Tamam İlknur yarın görüşürüz, teşekkürler…
İyi akşamlar.
O gece gözüme uyku girmedi.
İlknur’a ilk
görüşte âşık olmuştum
Allah
kahretsin, o da bunu biliyordu!
Ertesi sabah kahvaltıda konuyu anneme açacaktım.
Annem( Necmiye): Oğlum
yeter ki sen mutlu ol.
Biz gerekeni yaparız.
Sözlerini duyunca, içim ferahladı.
Bu duygularla buluşma yerine on dakika erken varmıştım.
İlknur da benden de
önce gelmiş!
Siyah gözlükleriyle FA…İON T.V mankenleri gibiydi.
Sarılıp öpüşüyoruz.
Parfümü ve uzun sarı saçlarıyla şimdiden başım dönüyor.
Üstünde bacaklarının güzelliğini ortaya çıkartan kısa bir
şort var!
Askılı bir bluz göğüs
dekoltesini ortaya çıkarmış.
İlknur: Görmeyeli
nasılsın, işlerin iyi mi?
Ben: Kurduğum işi
anlattım.
Anneme konuyu açtığımı söylüyorum, oradan, buradan konuştuk.
İlknur(İkide bir
saatine bakıyor): Sohbet güzel de, 2 saate gelirim diye çıkmıştım.
Saat 3 olmuş bile, 4’te annemle alışverişe çıkacağız.
Bana müsaade.
Gitmeden adresi sana yazdırayım; B. Evler…
Sizinkiler annemle konuşurlar artık.
Benimle niyetin ciddi
ise istemeye gelirsiniz.
Yoksa birbirimizin vaktini boşuna almayalım.
İnşallah bizimkiler sorun çıkarmazlar!
Cüneyt: Tamam
canım, yarın annem anneni arar.
Konuşurlar.
Geldiğin için teşekkürler, görüşürüz.
İlknur’un
yanından ayrıldığım.
İçmeden sarhoş olmuştum.
Sahilde uzun bir yürüyüş sonrası eve girdim.
Anneme görüşmemizi anlatıp rahatladım.
Anneciğim, elinden geleni yapacaktı.
Artık evlilik hayalleri kurabilirdim.
Ertesi gün anneciğim, İlknur’un annesini arayarak konuyu
açar.
Necmiye(Annem): Ayşe hanım, merhaba, nasılsınız?
Hayırlı bir iş için
arıyorum.
Bizim çocuklar aralarında konuşmuşlar, anlaşmışlar.
Uygunsanız İlknur’u
istemeye gelmek isteriz?
Ayşe: Necmiye hanım sağ olun, iyiyiz.
Sizde iyisiniz inşallah?
Bugünlerde İlknur’un kısmeti açık.
Gelen, gidenden başımızı alamıyoruz.
Kız kimseleri beğenmiyor.
Ben kız ve eşimle konuşup, sizi ararım.
Ayşe Hanım salı
günü, eşiyle(Hüseyin amca) konuşur
olur alır.
Çarşamba günü öğleye doğru annemi arar.
Günü kararlaştırılır.
Artık tarih kesindir.
Cumartesi akşamı istemeye gidiyoruz.
Her şey yoluna girmiştir.
Serdar: Bu ne
acele!
Can: Yangından
mal mı kaçırıyorlar.
Caner: İlknur, ne
bulunmaz Hint kumaşıymış?
Kemal: Valla
arkadaşlar bende size katılıyorum.
Elden ne gelir?
Ben Cüneyt’ in yıllar sonra bana anlattıklarının
yalancısıyım.
Cüneyt: Cumartesi
akşamı İlknur’ lafın evindeyiz!
Elimde çikolata ve çiçeklerle!
Kravat şimdiden boynumu sıkıyor.
Hoş geldiniz ve teşekkürlerle karşılandık.
Kız kardeşi Nihal,
erkek kardeşi Murat tüm aile
oradalar!
Hepsiyle yazlıktan göz aşinalığımız var.
Gene de ailece ilk defa bir aradayız.
Heyecanım son haddinde!
İlknur’un babası Hüseyin
amca “hayırlı olsun” diyene kadar
yüzüm kıpkırmızı bekledim.
Kimsenin yüzüne bakamıyorum.
Halıların deseni bugün bile hatırımda!
Sonunda Hüseyin amca
beni rahatlattı.
Hüseyin: Madem
çocuklar anlaşmışlar.
Bize de “hayırlı
olsun” demek düşer.
Böylece perdeyi kapattı!
Ya da açıyor mu demeliydim.
Bunu çok sonraları yaşayarak görecektim.
O sırada imkânı yok tahmin edemezdim.
1 ay içinde nişan
yapıldı!
Sonrasında düğün hazırlıkları başladı.
Bakırköy spor kulübünde havuz başı düğünü olacak!
Minimum 500 davetli ve yemekli olmalı.
İlknur öyle
istiyor.
Nişanlımı kıramam.
Uçan kuşa borçlansam
da sonunda her şeyimiz tamamlandı.
Davetiyeler basıldı, beraberce dağıtmaya çıktık.
Tam da o sırada aramızda bir tatsızlık çıkmasın mı?
Bir gün kahve içerken durup dururken İlknur surat asmaya
başladı.
Cüneyt: Hayrola
aşkım, bir şey mi oldu?
İlknur: Aşkım, biz
evlenince nerde oturmayı düşünüyorsun?
Cüneyt: Bizim Bakırköy de 2 dairemiz var.
İkisi de boş,
Şu an iç dekorasyon ve
yenileme yapılıyor.
Haftaya beraberce gideriz,
hangisini beğenirsen?
Kendi zevkimize göre dekore
eder, dayar, döşeriz!
İlknur: Aşkım, sen beni
hiç sevmiyorsun.
Geçenlerde annemle de bu
konuyu konuştuk.
Annem haklıymış!
Bana senin hakkında aynen
şunları söyledi;
Ayşe Hanım: İnşallah seni eski bir evde oturtmaz.
En azından yeni bir daire
alır.
İlknur: Anneciğim, biz Cüneyt’le
konuştuk.
Sıfır dairede oturacağız.
İlknur annesiyle yukarda geçen konuşmayı anlatınca Cüneyt şaşırır.
Cüneyt: Aşkım, düğün için uçan kuşa borçlandım,
biliyorsun.
Ne yapabilirim ki?
Birde yeni iş kurdum,
Sermayemi bile düğün masraflarına
harcadım,
Olsa canım feda!
İlknur: Beni
gerçekten sevseydin, bu kadar cimri
olmazdın.
İki tane evimiz var diye yüzüme bakarak alay ediyorsun.
Adam olsan, bana
bir kuruş değer verirdin.
Evleri satıp yeni bir daire alacak kadar kıymetim yok mu?
Beni o kokuşmuş evlerden birine, gelin
götürmeyi düşünme sakın.
Kendimi öldürürüm de gitmem.
Sorumlusu da sen olursun.
Akıllı Öfke' nin 10 Kanunu No.4:
Güç/Tüketim Sarhoşluğundan ayılalım.
6 S Uygulayalım.
Serdar: Kız
tehlikeli.
Can: Allah
Cüneyt’ e sabır versin.
Caner: Dünyada
kız kalmasa, böyle bir saldırgan öfkeli profille işim olmazdı.
Kemal: Bazen
insanın nutku tutuluyor.
Böyle kadınlar hepimizin hayatına girmiştir.
Cüneyt’ in de yaşaması gerekiyor muş!
Cüneyt, İlknur’ a
ne cevap vereceğini bilemez.
Cüneyt: Sen ağzından çıkanı kulağın duyuyor mu?
En iyisi birbirimizi daha çok kırmayalım.
Seni evine bırakayım.
Yarın sakin kafayla konuşuruz!
Sinirlerim bozulmuştu, doğrudan eve yollandım.
Ertesi gün İlknur’dan
haber çıkmayınca, bende aramadım.
Tam 3 gün geçmişti.
Akşam evin kapısından girerken ağlama sesleri duydum.
Annem le Zeliha halam, ellerinde mendil ağlıyorlar!
Cüneyt: Halacığım
hoş geldin, hayırdır.
Gözyaşlarınız sel olmuş, kim öldü?
Zeliha halam:
Oğlum haberler kötü.
İlknur senden
ayrıldığı gün teyzesinde kalmış.
O gece bir kutu uyku hapı içip sabah uyanmamış.
Sabah uyanmayınca
panikle hastaneye kaldırıp midesini yıkamışlar.
Üstüne üstlük aynaya da rujuyla” ölümümden Cüneyt sorumludur” diye yazmamış mı?
Allah’tan
verilmiş sadakamız varmış da zamanında yetişmişler.
Kurtulmuş kızcağız.
Teyzesi Nur
hanımla yazlıktan beri görüşürüz,
Sağ olsun, beni arayıp durumu anlattı.
Bende telaşla doğrudan size koştum.
Şimdi evde yatıyormuş, başında kardeşleri, tüm aile panikte!
Kendimi camdan atarım, bu defa bana engel olamazsınız
diyormuş!
Akıllı Öfke' nin
10 Kanunu No.5
Öfkeye Karşı
Sünger Olmayalım.
Teflon
Olalım. Günde 10.000 karar hedefimiz Olsun.
Evde herkes panikte!
Evladım ne olur şu kızla barış artık!
O kadar evlilik hazırlığı
yaptınız.
Kız seni çok sevmese intihar eder mi?
Sende onu seviyorsun.
Bu küslük bitsin
artık?
Cüneyt: Tamam
halacığım, şimdi telefon edip geleceğimi söylüyorum.
İlknur’ ları aradım, 1 saat sonra evlerindeydim.
Yatağında oturmuş T.V seyrediyor!
Meğerse birbirimizi ne çok özlemişiz?
Sarılıp ağlaşıyoruz.
Bizi gören anne, kız kardeş de ağlamaya katılıyor.
Ev birden cenaze evine
dönüverdi.
Uzunca bir süre, koro halinde ağlaşıp durduk.
Sonunda kapı zili çalıyor da, kendimizi toparlıyoruz.
Ortalık sakinleşince ağzımdaki baklayı çıkarıyorum.
Cüneyt: Canım,
yeter ki sen üzülme, yarın 2 evi de satışa çıkacak.
Babamla da konuştum, senin istediğin gibi bir ev alacağız.
Zevkine göre
döşetirsin!
İlknur, gözyaşları içinde bana sarılıp, tüm yüzümü, gözümü
öpücüklere boğuyor
İlknur: Aşkım seni çok seviyorum…
O konuşmadan birkaç gün geçti.
İki daire de, yok fiyatına satıldı.
İlknur’un beğendiği yeni bir daire aldık.
Yeniden dekore edildi.
İlknur’un zevkine
göre eşyalar alındı.
Artık düğüne hazırız.
Düğünümüz havuz
başındaydı.
Neredeyse kuş sütü eksik!
Günlerce konuşuldu.
Aslında düğün sonrası balayını ertelemek için anlaşmıştık.
Gene de, İlknur balayında diretti.
Kıramadım, çıkmak zorunda kaldım.
Borçlarımı ve yeni
başladığım işimin onlarca sorununu dert etmedim.
Sırf eşim yeni bir sinir krizi geçirmesin diye balayına çıktık.
Akıllı
Öfke' nine 10 Kanunu No.8
KAİZEN
Uygulayalım!
Korkularımızı
Unutalım.
Yaşam
Değerlerimiz için yaşayalım!
Babamdan tekrar borç
aldım.
Antalya belekte yörenin en lüks otellerinden birinin kral dairesindeyiz.
Döneceğimiz son gün İlknur, tekrar bir sinir krizi
geçiriyor.
Mecburen tatili bir hafta daha uzattım.
Bu seferde düğünde takılan altınlardan bozdurdum.
Sonunda öyle veya böyle tatil bitiyor.
İstanbul’a yeni yuvamıza
yerleştiriyoruz.
Serdar: Şimdi
geçinme zamanı.
Can: Allah bir yastıkta kocatsın.
Caner: Borçları
nasıl ödeyecek bakalım.
Kemal: Bu kızla
zor!
Cüneyt, sanırım
ilk günlerimizi çok merak ediyorsunuz.
Anlatayım;
Öncelikle eşim evde yemek yapmayı sevmiyor.
Kahvaltı bile hazırladığını inanın hiç hatırlamıyorum.
Yeter ki eşim
üzülmesin, aman bir tatsızlık
çıkmasın diye sabrettim.
Sürekli diken üstünde bir evlilikti bizimkisi.
Genelde dışarda yerdik.
Ya da eve dışardan kebap, pizza, pide, köfte, vesaire
getirilirdi.
Şöyle söyleyeyim;
Annemlerin evinde Aygaz tüpü genelde 1 ayda biter.
Bizim evde 6 ay tüp bitmezdi.
Gerisini siz düşünün
artık.
Eşim sağ olsun. Neredeyse mutfağı hiç kullanmadık desem
yeridir.
Neymiş evde koku olurmuş!
Birde evde neredeyse her gece misafir olurdu.
Ev ev değil, otel mübarek!
Sürekli misafirler geliyor, gidiyor!
Zavallı ben, eşekler gibi çalışıyorum.
Genede yaranamıyorum.
Allah sizi inandırsın,
72 çeşit mezeler,
kebaplar, tatlılar neredeyse her şey dâhil tam pansiyon mübarek!
Ortalama bir haftalık programı anlatayım da karar verin.
Çoğu kez haftada bir gün evde baş başa kalabilsek çok iyiydi.
Diğer altı günde misafir ağırlanırdı.
Eş, akraba ve misafir
odaklı bir hayat düşünün…
Sürekli misafirlerden bazılarını anlatayım.
Tahmin edersiniz!
Öncelik doğal
olarak İlknur’un annesi ve kardeşlerinde!
Bir de evleri sanki çok uzakmış gibi yatıya kalmaları da cabası.
Nedense babanın hep son anda işi çıkardı!
Nedenini sonra anladım da, iş işten geçecekti.
Haftada 2 günümüz, sinema, tiyatro, konser etkinlikleri ile
geçerdi.
Bu tek tesellim idi!
Geriye kalan 2 gün ise İlknur’un yakın arkadaşlarına davet verilirdi.
Şimdi soracaksınız, seninkilerle küs müsünüz diye?
Valla ne yalan söyleyeyim.
Evliliğimiz süresince kendi annem, babam evime ya 2
kez gelebilmiştir!
Ya da 3 kez!
Yakın arkadaşlarımın geldiğini ise inanın hiç
hatırlamıyorum.
Bizimkisi bir aşk hikâyesi
desem değil!
Ne hikâyesi olduğuna
varın sizler karar verin.
Arkadaşlar, günler, aylar, böylece geçip gitti.
Ta ki ilk büyük kavgamız patlak verene kadar!
Bir Pazar günüydü.
Kırk yılda eşimi güç bela ikna etmişim.
Balkonda mangalda balık keyfine niyetleniyoruz.
Allah’tan eşimin iyi
tarafına rastladım.
Her zamanki gibi balık almaya ilk olarak Bakırköy’deki balıkçıya
yollandım.
Balıkları gözüm tutmayınca aklıma çılgınca bir fikir geldi.
Keşke gelmez olaydı!
Sahilden Kumkapı balık haline gitmeye karar verdim.
Niyetim taze ve ucuz olarak 3-5 lüfer alıp, kalanını buzluğa
atmaktı.
Neyse uzatmayayım.
Halden 1 ufak kasa lüferi ucuza kapatıp eve döndüm.
Keşke dönmez olaydım.
Evde beni korkunç bir manzara beni bekliyordu.
İlknur beni beklerken,
geç gelmemden şüphelenmiş!
Ortalığı birbirine katmıştı.
Manzara şöyleydi;
Kırk yılda bir hazırladığı
zeytinyağlı barbunyalar yerlere saçılmış!
Soğuk mezelerin
tamamı ise evin duvarlarına yapıştırılmıştı.
Evin her yerinde, boş
tencereler görülüyordu.
Tabak, bardak, tamamı paramparçaydı.
Cam kırıklarından neredeyse yürünmüyordu.
Buzdolabında ne varsa dışarı fırlatılmıştı.
Zemindeki halı ve
kilimlerin üstü cam kırıkları dolu!
Yoğurttan salçaya kadar ne ararsanız bulabilirdiniz,
Şoka girmiştim.
İlknur’a seslendim,
cevap yoktu.
Sadece aynanın kenarında bir not gördüm.
“Balık alma
bahanesiyle çapkınlık yaparsan
geldiğinde beni bulamazsın!
Hangi oro. punun koynundan geliyorsan,
gerisin geriye onun koynuna dönebilirsin.
Balıkları da artık sana geldiğin oro… pu pişirir!
Ben annemim evine
gidiyorum, çapkın kocayla işim olmaz.
Pazartesi avukata
gidip boşanma işlemlerini
başlatıyorum.
Sonrasını artık sen
düşün!”
Kendinizi lütfen benim yerime koyun.
Aynen “başımdan aşağı
kaynar sular döküldü” benzetmesi
durumları!
O geceyi uykusuz geçirdim.
Ertesi gün anne, babama meseleyi açtım.
Onlar, her zamanki gibi üzülmememi, her şeyin hal olacağını
söylediler.
Beni teselli ettiler.
Hâlbuki değil karımı
aldatmak!
Tanıştığımızdan beri başka bir kadına bakmamıştım bile!
Yüce RAB’BİM
nedir bu benim çilem diye birden sinirlerim boşanıverdi.
Anacığımın dizlerinde
ağlıyordum.
Ağladım, ağladım, ağladım.
Sonunda şöyle bir karara vardım.
Eşim beni aramazsa bende onu aramayacaktım.
Ne yazık bu sözümü de tutamayacaktım.
Çünkü şok bir
gelişme olacaktı.
Günler, günleri kovaladı.
İlknur evi terk
edeli bir ayı geçmişti.
Bir gün işten eve yeni dönmüştüm.
Planım üstümü başımı değiştirmekti.
Her zamanki gibi akşam yemeğine annemlere doğru yollanmaktı.
Ne çare ki; eve vardığımda beni bir sürpriz bekliyordu.
Halamla annemi gene hararetli bir konuşma içinde buldum.
Beni gelince aniden sustular;
Cüneyt: Hala niye
sustunuz, benden gizli ne
kaynatıyorsunuz?
Halam: Oğlum
senden gizli neyimiz olur, biz üzülmeni
ister miyiz?
Aniden jeton düşüverdi.
Halam İlknur’ un teyzesi ile canciğerdi.
Gene taze haberler var diye düşündüm.
Cüneyt: Halacığım
biliyorsun.
Bu kadar darbeden
sonra beni artık hiçbir şey üzemez.
Ölümü öp söyle, neler dönüyor gene?
Halam: Oğlum bir
iyi, bir kötü haberim var.
Kötü olan İlknur’un boşanma
davası açması!
İyi olansa, İlknur hamile!
Birden bire gözlerim karardı, tansiyonum düştü.
Düşmemek için en yakın koltuğa oturdum.
Annem: Oğlum üzme
kendini!
Her şeyde bir hayır
vardır.
Annem bana sarılıp ağlamaya başladı.
Halam buzdolabından kolonya getirdi.
İkimizi de normale döndürmeye uğraşıyordu.
Kolonyayı, yüzümüze, saçımıza, ellerimize bilinçsizce döktü.
Ardından halamda ağlamaya başladı!
Bu seferde bizim ev ölü
evine döndü.
Sonrasında ben kendimi toparlayıp onları sakinleştirmeye
çalışıyorum.
Cüneyt: Halacığım,
anneciğim, üzülmeyin, ben iyiyim!
Kelimeleri dökülüyor, aradan yarım saat geçiyor, aniden
haykırıyorum,
Cüneyt: İlknur’u görmeye gitmeliyim, ne
olacaksa olsun!
Yalnız gitmem, sizde geliyorsunuz.
Halam, eşimin teyzesini arayıp, niyetimizi söyledi.
Onay geliyor, evdelermiş, yola çıkıyoruz.
2 saat sonra İlknur’un
yanındayım, yanımda annem ve halam var!
Birkaç eksikle 2 yıl
istemeye gittiğimiz sahnenin aynısıydı.
Eşim tahminimin aksine hiçbir şey olmamış gibi çok sevecen
davrandı.
Beni iyi karşıladı.
2 aylık hamile olduğunu
söyledi, bir kızımız olacaktı.
Eşim beni çok
şaşırttı.
Yüzünde aşık bir kadının ifadesiyle gözlerinin içi
gülüyordu.
Boşanma davasını geri çekmişti.
İlknur: Sevgilim
biz seninle göze geldik.
Bizi kıskananlar var.
Artık 3 kişi olacağız.
Birbirimizi hiç üzmeyelim.
Bir daha ölünceye kadar ayrılmayalım.
Bir daha beni üzme ne olursun!
Bu arada bizimkiler ve diğerleri bizi İlknur’la odada bizi yalnız bıraktılar.
Baş başa konuştuk.
İlknur gitmiş
başka bir kadın gelmişti sanki!
İlknur: Aşkım
seni çok özledim, beni evimize götür!
Cüneyt: Yaptıklarından
sonra artık sana nasıl güveneyim?
İzin ver de birkaç
gün düşüneyim, yaptıklarını daha unutmadım.
Şimdi eve dönmeliyim, halletmem gereken işler var.
Yarın iş görüşmelerim olacak.
Bunları söyleyerek sonra kapıya yöneldim.
Ayakkabılarımı giyerek vedalaşıp çıktım, arabamı
çalıştırdım,
Tam otoparktan
çıkacaktım ki duraksadım.
İlknur’u elinde
ufak valiziyle kendini arabanın önüne atmıştı!
Panik halde camı açıp ne var diye sordum?
Bu gün yalnız gitmeliyim, seni almaya hazır değilim.
İlknur: Beni de
eve götürmezsen, cesedimi çiğnersin.
Buradan beni almadan gidemeyeceksin!
Cüneyt: Bugün
olmaz!
Diyerek camı kapattım.
İlknur kapıyı açıp içeri girmek istiyordu.
Kapıları kilitleyip, arabayı hareket ettiriyorum.
İlknur, hareket eden arabanın kaputunun üstüne kendini attı.
Sileceklerden asılarak çığlıklar atıyordu.
İlknur: Ben senin
karınım, seni ora… pulara bırakmam, beni bırakamazsın.
Arabayı ve beni bırakmak istemiyordu.
Rezaleti gözünüzün önüne getirin!
Birkaç metre ilerlesem de sonunda durmak zorunda kalıyorum.
Mecburen kapıyı açtım.
Bütün apartman bağırışlardan pencerelere doluşmuş bizi
izliyordu.
İlknur bana
sarılmış bırakmıyordu, yüzüm, gözüm tırmık içinde kalmışdı!
İlknur: Beni
bırakma, yalvarıyorum, bu sefer kendimi mutlaka öldürürüm!
Cüneyt: Tamam
yalnız bu son olsun, artık sorun istemiyorum.
Bana acımayabilirsin!
Doğacak çocuğumuza acı
bari!
Dikkat et, artık gözüm üzerinde!
İlknur: Tamam
aşkım, söz, artık kavga yok!
Çaresiz İlknur’ u arabaya aldım.
Eve doğru yola çıktık.
Her şeyde bir hayır var derler.
Belki de bizim için yeni bir hayat başlıyordu.
Akıllı Öfke' nin
10 Kanunu No.3:
Şimdiyi yaşayınız!
Keşke, Asla, Her
Zaman, Mutlaka Demeye son veriniz!
Yeni hayatımızda ilk birkaç haftamız çok iyiydi!
Sanki balayındayız.
Yeni dönemde artık yemekleri, kahvaltıları evde yiyoruz.
Yemek davetlerine bizimkilerde çağrılıyor.
Daha önemlisi!
Hemen hemen her gece sevişiyoruz.
Kısacası rüyada gibiyim.
Böylece aylar, ayları kovaladı.
Bu arada Boğaziçi üniversitesi gece bölümüne devam ediyorum,
İşletme sertifikası alma
niyetim var.
Gündüz iş, akşamları okul, yorucu bir dönem kısacası!
Doğal olarak birbirimize ayırdığımız zaman azalmaya başladı.
Cumartesi, pazarda gezme, aile ziyaretleri yerini ders
çalışmaya bıraktı!
Bendeki bu değişiklik, iyi günlerin sonunu getirdi.
Bir Pazar günüydü.
Ertesi gün final sınavlarım
var.
O günde tesadüfen eşimin kardeşi nişanlanacak.
Nişan yemekli ve gene havuz başında!
Final sınavlarımdan gelemeyeceğim deyince kıyamet kopar.
İlknur eski
günlerine geri döndü.
Birden bağırıp çağırmaya başladı.
Ne yapsam nafileydi!
Ders çalışmam lazım.
Onunla nişana gidemeyeceğime sonunda ikna oldu.
İlknur giyinip,
süslenip nişana tek başına gitti.
O gece eşim geçe yarısına doğru eve döner.
Bense hala ders çalışıyorum.
Eşim beni çalışırken görünce tekrar küplere bindi.
Mektep çocukları gibisin.
Gece yarısı ne bu diye tekrar avazı çıktığı kadar bağırıp,
çağırmaya başladı.
Çalışmayı bırakıp yatağa onun yanına gelmeliymişim.
Ne erkekliğim kalıyor, ne kocalığım.
Ağza gelinmeyecek sözler ve hakaretlerle apartman
dakikalarca inledi.
1 saat kadar çalışayım dediysem de nafile!
Çığlıklar dinmiyor.
Sonunda kitaplarımı alıp misafir odasına geçiyorum.
Kapıyı içerden kilitlemem bardağı taşıran son damla oldu!
Bağırışlara kapıyı yumruklamalar eşlik etti.
Fakat kapıyı açmadım.
Baktı olmuyor, çığlıklar yerini yalvarmalara, yakarmalara,
gözyaşlarına bıraktı.
Yaklaşık 1 saat de böyle geçti.
En sonunda sesler kesildi, bende ancak 1 saat çalışabildim.
Sinirlerim bozulduğundan yatmaya yanına gitmedim.
O gece koltukta uyuyarak geçti.
Yarı uykulu, yarı uyanık, sabahı etmişim.
Kahvaltı için mutfağa gittiğimde karşımda güler yüzlü bir
eş!
Sanki hiçbir şey olmamış gibi!
Kahvaltım hazırlanmış!
Can: Bu kadın ruh
hastası!
Caner: Bu kadın Sosyopat
Serdar: Bu kadın Psikopat!
Kemal: Neyse ne, Allah kimseye vermesin!
İlknur: Günaydın
aşkım.
Ardından dudaklarıma bir öpücük geldi.
Öpücükle de kalmıyor, eşim sevişmeyi bile denedi.
Sınava geç kaldım diye zor kurtuldum.
3 ay sonra kızımız doğdu, adını Selin koyduk.
Gene her şey çok güzelleşti.
Ailelerimiz çok mutlu!
Eşimle ben de öyle!
Artık 3 kişiyiz.
Umarım kavgalarımızda son bulur diye ümitleniyorum.
Günler, haftalar, aylar mutlu, mesut, huzurlu geçiyor.
Bir gün ülkeye yeni bir şok dalgası geliyor.
Herkes gibi bizde sarsılacaktık.
Bu seferki eşimin kabahati değildi.
Ülke 94 krizine girmişti…
Krize çok fena
yakalanıyorum.
Her geçen gün elimdeki malların değeri eridi.
Borçlarımsa katlanıyor.
Üstelik çoğu esnaf gibi bazı günler siftah yok!
Can: Ben o günler borsada
çok para kaybetmiştim.
Caner: Ben $ alıp,
satımından kazanmıştım.
Kemal: Ben işimi
kaybettim, işten çıkardılar
Serdar: Bende döviz
borcum vardı, 2 evimi sattım, ödedim.
Cüneyt: Senet protestoları, karşılıksız çekler, icra tebligatları
birbirine karışıyor.
Yetmedi çek, senet mafyası da gündelik hayatımın bir parçası
olmuştu.
Sonunda iflas ettim.
İflas etmem, İlknur’un sinir krizlerini yeniden tetikledi.
Sabahtan akşama kadar deliler gibi kendini yemek yemeye
vurdu.
Öğlene doğru uyanırdı.
Arkadaşlarıyla her gün başka bir lüks yerde açık büfe kahvaltıya
gider!
Hesaplar her nedense sürekli benim kredi kartımla ödenir.
Doğal olarak ay sonunda da sinir krizleri geçirme sırası
bana gelirdi.
Böylece günler, günleri kovaladı.
Bu arada eşim doğumdan önce aldığı 15 kiloyu veremedi.
Yetmedi, doğumdan sonrada 6 ayda 10 kilo daha aldı.
24 yaşında 3 yılda 50 kilodan 75 kiloya çıkması gerçekten
inanılmazdı!
Üstüne üstlük, kilolarla birlikte birde tiroit Yetmezliği – Hipotiroid
sorunumuz olmuştu.
Hastalığa bağlı olarak eşim artık daha kolay yorulmaya
başlamıştı.
Hareketlerinde genel bir bitkinlik, enerji azlığı belirtileri görülüyor.
Sabahları uyanmada zorluk çekiyor, daha çok uyku isteği duyuyor,
Gün içinde genellikle uyukluyor, sürekli kilo alıyordu.
İlknur geceleri horluyor.
Kabızlıktan 3-4
günde bir oda zorlukla tuvalete çıkıyor.
Göz etrafı ve gözaltları ile el, ayak eklemleri şişmeye
başlamıştı.
Depresyon tavanda, çoğu şeyle ilgilenmiyor bile!
Sesi kalınlaştı, Libido (Cinsel istek) diplerde!
Neredeyse hiç
sevişmiyoruz.
İlknur, hastalığın ve ekonomik krizin yarattığı stres ortamına
daha fazla dayanamadı.
Bir gün ben yokken evi boşaltıyor.
Kızımızı da alıp anne evine yollanmış.
2 ay sonrada boşanma davasına ait tebligat geldi.
Akıllı
Öfke' nin 10 Kanunu No.9
Birbirimizi
Akıllıca Dinleyelim.
Empati
kuralım!
Amaç
kavga değildir.
Öfkenin
kök nedenini yakalayalım!
Babam o günlerde İlknur’un babası, Hüseyin abinin işyerine gider.
Aralarında şöyle bir konuşma geçer!
Babam: Yahu Hüso,
bu çocuklar neden böyle oldu?
Gel şunları bir barıştıralım, prenses gibi torunumuz var, çok üzülüyorum, çok.
Hüseyin abi: Nuriş, dostum, can yoldaşım!
Sen benim kırk yıldır
ne çektiğimi bir bilsen, biz 10 yıldır ayrıyız!
Kimselere söyleyemiyorum, çocuklar evlenirken de biz
ayrıydık.
Kadın ne benden boşandı, nede ayrı olduğumuzu kimselere
söyleyebiliyorum.
Çocuklarım yüzünden katlanıyorum, katlanmayıp ne yapacaksın?
Baba yüreği!
Oğlumla anası bir olup kızın aklını çeliyorlar, kızda cahil.
Ben söyleyince kötü oluyorum, beni affet ne olur.
Üzülmekten başka elimden bir şey gelmez!
Allah seni inandırsın, üzülmekten dudağımda uçuk bile çıktı…
Günler, günleri kovalar, sonunda, ilk celsemiz gelip çatar!
Hâkim: Kızım
neden boşanmak istiyorsun?
Eşim: Hâkim Bey,
eşim benim ve kızımın ekonomik geleceğini garanti
edemiyor.
Hâkim: Kızım eşin
seni aldatıyor mu?
Eşim: Hayır hâkim
bey.
Hâkim: Kızım eşin
seni dövüyor, küfür mü ediyor?
Eşim: Hayır hâkim
bey.
Hâkim: Kızım eşin
içkimi içiyor, kumar alışkanlığı mı var?
Eşim: Hayır hâkim
bey.
Hâkim: Kızım
senin boşanma gerekçene pes diyorum.
Benim eşimin de bana boşanma
davası açması gerekir.
Bende eşimin, çocuklarımın ekonomik geleceğini garanti
altına alamıyorum.
Boşanmakta kararlı mısın?
Eşim: Evet hâkim
bey.
Hâkim(Bana
dönerek): Züğürt! Koca,
Sen niye eşini kraliçeler
gibi yaşatmıyorsun bakayım?
Cüneyt: Hâkim
Bey, görüyorsunuz, benim para eşimin ihtiyaçlarına yetemiyor,
Birde ekonomik kriz üstüne gelince elden ne gelir.
Zorla güzellik olmuyor, boşanmak dışında seçeneğimiz görünmüyor.
Can: Cüneyt
kurtulmuş!
Caner: Boşa geçen
bunca yıl.
Serdar: Kötüye
çatmaya gör.
Kemal: Kadın
insanı rezil de eder, vezir de!
Akıllı
Öfke' nin 10 Kanunu No.10
Çözüm
odaklı iletişim kurulur.
Ret
edilemeyecek bir teklif yapılır.
Sonuçta
kazanan Akıllı öfkemiz olacaktır!
Sonunda boşanıyoruz.
Ben duruşma salonundan doğru işe gittim.
Akşam eve geldiğimde dairenin kapısını aralık buldum.
Önce eve hırsız
girdiğini zannettim.
İçeri girince bir de
ne göreyim?
Ev tam takır, kuru bakır olmuş.
Neredeyse evde hiçbir şey kalmamıştı.
Kornişlere, lambalara kadar, her şey uçmuş!
Komşulara sordum, eski
karım, eve bir kamyon dayamış!
Ne var ne yoksa götürmüş.
Düğün takıları,
altınlar, kötü günler için sakladığımız 5000
$ da yok.
Aldığım tek taş, pırlanta, kolye vesaire hiçbir şey
kalmamış!
Sadece benim giyim, kuşamım ve bazı eşyalarım ortalığa
saçılmış.
Sağ olsun!
Onları da alabilirdi!
Gene de Allah razı olsun
demeliyim, beterin beteri vardı!
Kötü olan, dolap ve portmantoyu da alması.
Eşyalarım buruşturulup
yere serili gazete kâğıtlarının üstüne atılmış.
Birkaç gün sonra işin aslını halamdan öğrendim;
Eski eşim ve annesi, eve spot eşya satıcısı/alıcısı ile gelir!
Takılar ve giyim kuşamı haricinde tüm eşyayı yüklenir!
Satıp parasını cebe indirirler.
Akıllı Öfke' nin
10 Kanunu No.5
Öfkeye Karşı
Sünger Olmayalım.
Teflon
Olalım. Günde 10.000 karar hedefimiz Olsun.
Yapacak bir şey yoktu.
Gene de eski eşimin beni sevdiğine inanıyordum.
Tüm bunları annesinin doldurmasıyla yaptığına inanmak
istedim.
Bunu şundan söylüyorum.
Geçen yıl bir gün İlknur’un
annesi sitenin görevlisinin eşine söylemiş.
Bu siteden bir cenaze çıkacak diye kehanette bulunmuş!
Tesadüf bu ya!
2 ay sonra, bir gün kadının kocası apartman merdiven
boşluğuna düşer.
Hayatını kaybeder.
Bu olay bana eşimin annesinin kötü enerjisinden kurtulduğuma
şükrettirdi.
Evliliğimin bitmesinin de belki de hayırlı olduğuna inandım.
Akıllı
Öfke' nin 10 Kanunu No.1:
Sağlık
ve Mutluluk iş yerlerimizde Başlar.
Evlerimizde
Devam Eder!
Öfke
Kolik lere Yer yok!
Boşanmamızdan 1 yıl sonra, kriz yavaş yavaş etkisini
kaybeder.
Sağ olsun.
Babacığım varını yoğunu satarak borçlarımı ödedi.
Elimizde sadece işyerimiz ile oturduğumuz daire kalır.
Bende krizi bahane ederek ülkenin büyük bir denizcilik
firmasında işe girdim.
Küçük kızımsa annesinin yanında büyümektedir.
Haftada bir annemle görmeye gidiyoruz.
Çoğu kez de sudan sebeplerle kızımı görmem bile engellenirdi.
Üşüttü, ilaç aldı, uyuyor bahaneleriyle elimiz boş geri
döndüğümüz çok oldu.
Kızımın her türlü masrafını karşıladığımı söylememe gerek
yük sanırım.
Akıllı
Öfke' nin 10 Kanunu No.8
KAİZEN
Uygulayalım!
Korkularımızı
Unutalım.
Yaşam
Değerlerimiz için yaşayalım!
Serdar: Bu evlilikte İlknur bir sosyopat gibi davranıyor.
Kararlarında ve
davranışlarında bir spontanlık var.
İlknur’un davranışları,
planlı ve programlı değil!
Sıradan insanlardan
farklı olarak tuhaf davranışlar
sergiliyor.
Normal sosyal ilişkileri kopuk!
Can: İlknur yaptıklarından
utanma, suçluluk veya pişmanlık duymuyor.
Aslında beyninde bu
duyguları işleyebilecek bir merkez yok sanki!
Varsa bile bozuk!
Dolayısıyla en ufak
bir vicdan azabı duymuyor.
Bu yüzden, Cüneyt’i
kolayca kandırabiliyor, ona zarar
verebiliyor.
Kendi çıkarları için Cüneyt’e zarar vermekten çekinmiyor.
“Başarılı” her sosyopat
Cüneyt gibi iyi niyetlileri kandırır.
Caner: İlknur gibiler, deneyimleri
ile ilgili beklenmedik yalanlar icat ederler.
Olayları o kadar
abartırlar ki bir noktadan sonra saçmalanır.
Çarpıtılmış gerçekleri bir öykünün arasına
ustaca gizlerler.
Saf ve iyi niyetli
Cüneyt gibiler, bu yalanlara kolayca kanarlar.
Kemal: İlknur’un
sevme ve âşık olma yeteneğinden yoksun olduğu çok açık.
Cüneyt’ten istediklerini elde etmek için severmiş, empati duyarmış gibi yapar.
Aslında İlknur gibiler gerçek yaşamlarında kimseyi sevmezler.
Arkadaşlar Cüneyt’in
bana anlattıkları bu kadar değil.
Hikâye mutlu sonla bitiyor.
Sona bıraktım.
İlknur ve Cüneyt ayrılalı yıllar geçmiştir!
Cüneyt’ in
işyerinden aynı serviste tanıştığı bir kız vardır.
Adı Ayla.
Cüneyt: Ayla ile
sade bir nikâhla evlendik.
Çok mutluyuz.
2 yıl sonra bir oğlumuz oldu.
Adını Tayfun koyduk.
Eşim beni, ben eşimi çok
seviyorum.
Bir dediğimizi iki etmiyoruz.
Yıllar, yılları kovaladı.
Artık Tayfun
büyüyüp, koleje başladı.
Eşimle aramızdaki aşk, sevgi, anlayış, güven, azalacağına
daha da artar.
Neredeyse evliliğimiz 10 yılı devirdi.
Yıllar içinde birbirimize karşı hep saygılı kaldık.
Sesimizi hiç yükseltmedik, kavga etmedik, küs kalmadık.
Genelde sabahları 6,30 da evden çıkmadan evvel mutlaka kahvaltım hazır olur.
Eşim beni uyandırmadan
evvel 5,45 te kalkar.
Önce kahvaltı sofrasını hazırlanır.
Sıcacık teniyle uykumdan beni sarılarak uyandırır.
Ardından güler yüzüyle güne başlarız.
Akıllı
Öfke' nin 10 Kanunu No.7
Sağlıklı
yaşayalım: Probiyotik Beslenelim. Bol Kahkaha atalım. 10.000
adım yürüyelim.
Alaturka
tuvalet kullanalım. Dijital detoks uygulayalım. Şükredelim ve
Dua edelim!
Ben kahvaltı yaparım.
Ayla da giyeceğim kıyafetlerimi seçer, gerekirse ütüler.
Çoraplarımı ayağıma giydirip, kravatımı bağlar.
Çoğu zaman saçımı bile taramayı severek yapar.
Bir erkek/koca eşinden daha ne ister Allah aşkınıza?
Eşim hem yemek becerisi hem de sunumu konusunda anacığımı
aratmaz!
Her gün yemek yapmadan evvel gün içinde
arar.
Mesaj ya da telefonla
akşama ne yemek istediğimi sorar.
İstediğim yemekler
dışında her gün için birde sürpriz yemek
veya tatlısız olmaz!
Eve kaçta gelirsem geleyim ben gelmeden yemek yenmez.
Asla uyumazdı.
Akıllı Öfke' nin
10 Kanunu No.6
Güler
Yüz. Güzel Duruş. Güzel Söz. Güzel Enerji göndermek bedavadır!
Neden geç kaldın, neredeydin sorularını duyduğumu bile hatırlamıyorum.
Eşimin sofra tertibi ve düzeni ise rüya gibi!
Evimizdeki konfor ve
rahatlık 5* lı otellerde gibidir.
Restoranlar gibi, yemek masasında her şeyi temiz, düzenli,
zevkli ve zariftir.
İkimizde de içki ve
sigara yok.
Masada şarap kadehleri içinde taze sıkılmış meyve suları!
Kokulu mumlar ise hem masanın üzerindedir.
Şöyle söyleyeyim!
Dışarda iş yemeği yemek zorunda da kalsam eşime mutlaka
haber veririm.
Sadece yemek yer gibi yapar, iştahımı yuvama saklarım.
En önemlisi müziğin
mutluluğumuza katkısı!
Canım eşimle birlikte yemek keyfinin zevkini uzatacak
zevkler keşfederiz.
FAUSTO PAPETTİ “LOVE SONGS” ritimleri yemeğimize, sohbetimize eşlik
eder.
Akıllı
Öfke' nin 10 Kanunu No.1:
Sağlık
ve Mutluluk iş yerlerimizde Başlar.
Evlerimizde
Devam Eder!
Öfke
Kolik lere Yer yok!
“Aşk mabudesi” bir eşim olmasıyla işyerinde
hızlı yükseldim.
12 yıl içinde genel
müdür yardımcısıyım.
Primler hariç ayda 20.000$ kazanıyorum.
Annem babam
mutluluğumuza sevinç gözyaşları döküyorlar.
Ayla, sevgili
eşim, annemle babamla konuşurken uyumu görseniz!
Anneciğim, babacığım diyerek boyunlarına sarılmalar!
Özetle günlerimiz masal
gibidir.
Bir gün Ayla, Tayfun,
annem, babam hep beraber sinemaya gideceğiz.
Bulunduğumuz AVM’ de
vakit geçirmek için mağazaları dolaşıyoruz.
Tesadüf bu ya, bir gözlükçünün vitrinlerinde kampanya
gördük.
Güneş gözlüklerinde 1 alana 1 bedava kampanyası ilgimizi
çeker.
İçeri girdik.
İçerde arkası dönük tezgâhtar “bakar mısınız” diye seslendim.
Arkasını dönerek göz göze gelmemiz bir oldu.
Tezgâhtar 35-40 yaşlarında gözlüklü 80 kilo civarında!
Kısa saçlı kadındır.
Eski eşim İlknur’
du.
Gözlerinden tanıdım.
Annem, babam da tanıdılar.
İlknur telaşla yandaki arkadaşına döndü.
Beyefendiye yardımcı
olur musunuz “diyerek içeri kaçtı.
Bizde dönüşte uğrarız diyerek, mağazadan çıktık.
Canım Ayla’ma kadının kim olduğunu
saklamayıp, açıkladım.
Zaten tüm hikâyeyi bildiğinden, şüphesiz oda üzüldü.
Elden ne gelir, hayat böyle bir şey.
Etme bulma dünyasıydı.
Akıllı Öfke' nin 10 Kanunu No.4:
Güç/Tüketim Sarhoşluğundan ayılalım.
6 S Uygulayalım.
Hepimiz tercihlerimiz doğrultusunda bir hayat yaşarız!
İyi günler, zor günler, sevgi,
aşk, duygudaşlık, ego, hırs, para, dedikodu!
Bu gibi kavramları sorgulama zamanı!
Hayatımızın merkezine koymadan Güç/Tüketim Sarhoşluğunu
iyi sorgulamalı!
Hepimiz için yarar görüyorum.
Kemal: Arkadaşlar
Cüneyt’ in bana anlattıklarını burada
bitti.
Ne diyorsunuz?
Can: Uzun yıllar
yalnız yaşamış biri, iyi bir evlilik yapabilir mi?
Ya da ilk evliliğindeki gibi çok acı çekmiş biri!
Cüneyt’ 2.sinde iyi
bir evlilik yapabiliyor.
İlk evliliğinde, sürekli yalnızlık çekmiş birinin sonraki evliliği iyi olabiliyor.
Caner: Kendi
kendine yetebilen kişi iyi bir evliliği yakalayabilir.
Ana kuzusu veya eş kuzusu birinin evliliğinden daha mutlu olabilir.
Cüneyt gibiler iyi erkekler sonunda, sağlıklı ilişki kurabilir.
Cüneyt gibiler
iyi erkekler sonunda, iyi bir kadını
gönülden sevebilirler.
Cüneyt gibiler
iyi erkekler “anne, eski eş vesaire” arkasından
körü, körüne gitmezler.
Kendilerine dair hayat görüşleri vardır, iyi birer
dinleyicidirler.
Kendilerini dinlemekte tecrübe
kazanmışlardır.
Can: İlknur gibi korkak/saldırgan öfkeli bir
kadın düşünün!
Annesine, kardeşine, yakınlarına karşı son derece sevecen biri!
Yumuşak ve anlayışlı bir kadın!
Böyle biri neden eşine ve sevgilisine dünyayı zindan eder?
Caner: “Tüket-at”
dünyasının baronları ilişkilerimizi de tüketmemizi teşvik eder.
Çünkü her biten ilişki yeni bir tüketim çılgınlığı getirir.
Her türlü tüketim ürünlerini bize sokuşturmak böyle mümkün
olabilir.
Onlar ilişkilerimizi/evliliklerimizi bitirmemiz için 7/24
beyinlerimizi yıkamaya çalışır.
Onlar nüfusça % 1
fakat küresel servetin % 50 sine sahiplerdir.
Kendi kazançları için beyinlerimizi yıkamaları için bu
güçleri yeterlidir.
Akıllı
Öfke' nin 10 Kanunu No.8
KAİZEN
Uygulayalım!
Korkularımızı
Unutalım.
Yaşam
Değerlerimiz için yaşayalım!
Serdar: Örneğin sevgililer gününden doğum günlerine,
tüm özel günleri düşünün!
Evlilik yıldönümlerinde, kadınlar günlerinde neler oluyor?
Günümüz tüket-at dünyası sürekli tatminsizlik üretir.
Partnerinize / eşinize/çocuklarınıza aldığınız hiçbir hediye yeterli gelmeyebilir.
İsimsiz bir ses sevdiklerinizin kulağına şöyle
fısıldayacaktır.
Senin ki de adam mı?
Ayşe’nin kocası
var ya? Hani galerici olan!
Ayşe’nin doğum gününde altına sıfır B.MW çekmiş kız!
Bizimkiler de adam
mı?
Serdar: Benzeri yalan
ve/veya palavralar yalnızlık ve tüket-at
ekonomisinden besleniyor.
Peki, neden yalan
söyleriz?
Yalan söyleme
bahanelerimizden bazılarını sayayım;
ü
Zarar Görme,
ü
Ceza,
ü
Reddedilme,
ü
Kayıp
Korkusu Ve
ü
Sevdiklerimizi Korumak
Can: Günümüzde örneğin
“pembe yalanlar” gibi palavralarla
insanlar yalan söylemenin gerekli bir şey olduğuna inandırılır.
Caner: SisellaBok (1978) yalanlarla
ilgili kitabında şöyle der;
“Yalan ve kandırma
farklı şeylerdir.
Birini kasıtlı olarak
kandırmak istersek bu bir kandırmadır.
Bizim inanmadığımız
bir şeye birisini inandırmak ise yalana girer,
Bu amaçla ona
yanıltıcı bir mesaj iletiriz.”
Serdar: Kandırma olayında
mimiklerimizi saklarız.
Eylemler veya
eylemsizlikler sergileriz, hatta sessiz kalırız.
Kemal: Sözel, yazılı ya
da sembollerle ifade ederek birilerine yalanlar söyleriz.
Caner: Kandırma daha
geniş bir kategoridir,
Yalan ise kandırmanın
sadece bir yönüdür.
Can: Ekman’ a göre;
İnsanlar sözcük kullanmadan da yalan
söyleyebilir.
Serdar:
Bilgi gizlemek
(concealment) de yalana girer.
Caner:
Yanlış bilgi vermek
(falsification) de ‘yalan’ kabul edilir.
Sözün özü:
Kemal: İlişkiler
yalan/palavra/kandırma üzerine kurulduğunda çökmeye mahkumdur.
Can: İlknur
Cüneyt modeli evlilikler bir saldırgan/ korkak öfkeli kadınla korkak öfkeli
adamın evliliğidir.
Yürümediği görülmüştür.
Serdar: Ayla& Cüneyt modeli evlilikler akıllı
öfke modeli üzerine kurulur.
Caner: Bu tür
evliliklerde eşlerin sevgileri ve saygılarının her geçen gün daha artacağı açıktır.
Akıllı
Öfke' nin 10 Kanunu No.10
Çözüm
odaklı iletişim kurulur.
Ret
edilemeyecek bir teklif yapılır.
Sonuçta
kazanan Akıllı öfkemiz olacaktır!
(1)http://www.topukluhaber.com/esini-hunharca-aldatan-20-unlu/
Devam edecek…
Efsane hikaye. İnsanlık devam ettiği sürece bu ve bunun gibi hikâyeler hep olacaktır. Blogunuz çok yaratıcı ve yol gösterici. Herkes kendinden birşeyler mutlaka bulacaktır. Saygılarımla
YanıtlaSilOnur dostum, ilgine ve değerli yorumlarına çok teşekkür ediyorum. İyi ki varsın...
YanıtlaSilHikaye çok güzel günümüz sorunları ailelerin evliliğe fazla karışmasıyla bir çok evlilik bitiyor çok güzel bir dille anlatılmış çok beğendim
YanıtlaSilPaylaşımların artması yazarın tüm yorgunluğunu alıyor. Nazik yorumlar için teşekkür ediyorum. İnşallah sevenler ayrılmaz, kadın cinayetleri son bulur diyelim.Elimizden yazı yazmak ve temenni etmekten başka bir şey gelmiyor, ne yazık ki...
YanıtlaSil